Suriye İç Savaşı'nın başladığı 2011 yılından beri pek çok bölge ülkesi gibi Türkiye de yoğun bir göç dalgasına maruz kaldı. Belki sığınmacılar konusunda daha kontrollü bir süreç işletilebilir ve kentlerdeki yoğunlaşmaların önüne geçilebilirdi. Ama bu eksikler Türkiye'nin Suriyeli mülteciler konusunda takındığı insani pozisyonun doğru olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Olağanüstü bir tazyik oluşmuştu. Esad'ın bombalarından, baskısından kaçan sivilleri sınırda ölüme itekleyemezdik. Ayrıca düzensiz göçmenler konusunda tarafı olduğumuz uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan sorumluluklarımız olduğunu da unutmamamız lazım. Neticede, Türk halkı bu ağır yükü yıllardır centilmence taşıyarak tüm dünyanın takdirini kazandı. Ve ödediği bedelle de Suriye'nin inşa sürecinde yer alacak aktörler arasındaki meşruiyetini güçlendirdi. Bundan sonra mültecilerle ilgili süreç 2011 öncesindeki duruma doğru evrilecek. Zira bir süredir Suriye'nin kuzeyinde geri dönüş için altyapı oluşturmaya çalışan Türkiye, Esad'la diyalog sürecinde ciddi bir inisiyatif sergiliyor. Epey yol alındı. Göç dalgası dururken, çok hızlı olmasa da geri dönüş trendi başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da önümüzdeki günlerde bu konuya yoğun mesai harcayacağının sinyallerini artırdı. Dün de "Bu sabah Sayın Putin ile görüşmem oldu. Türkiye-Rusya-Suriye olarak bir süreç başlattık. Ardından inşallah Dışişleri Bakanlarımızı bir araya getireceğiz. Daha sonra da gelişmelere göre liderler olarak bir araya geleceğiz. Derdimiz suhuleti, bölgedeki sükûneti sağlamak, barışı egemen kılmak" dedi. Önümüzdeki aylarda Türkiye'deki Suriyeli sığınmacıların