Halk edebiyatımızda Çanakkale zaferi

Çanakkale'de elde edilen zafer, varlık mücâdelesinin dönüm noktası ve Türklüğün yeniden dirilişidir. Bu millet öyle bir millettir ki uzak diyarlardan gelip canlarından olan yabancı askerlere "Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız." diyecek kadar müşfik Mustafa Kemal gibi komutanlara sahiptir. Türk milleti istiklal ve hürriyetinden asla ödün vermeyen ruh halini: Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım dizeleriyle haykırmıştır. 1915 yılında Çanakkale Cephesi, sanki bir ölüm değirmenine dönmüştü. Şehit olanların haddi hesabı yoktu. O kadar ki cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale'ye sevkine başlanmıştı. İşte 1315 doğumlu bu gençlerin askere alınması, önce Doğu Cephesi, ardından Çanakkale'ye asker toplanması olayı Zile'de de gerçekleşmiş, 15 yaşındaki çocuklar cephelere gönderilmişlerdir. Çok zengin türkü kültürü olan ülkemizde hemen hepimizin sevdiği türküler vardır. Çoğumuz türkülerin öykülerini bilmeyiz oysa her türkünün bir hikâyesi vardır. Hey Onbeşli türküsü de bunlardandır. Zile ve çevresinde olaylarda türkü yakma geleneği vardır. Olayın halk üzerindeki psikolojik etkisinden gelinlerin, kızların, anaların, bacıların ağlamasından etkilenen ve o gün halk arasında askerin gidişini seyreden düğünlerde çalgıcılık da yapan Tifan tarafından: Hey onbeşli onbeşli Tokat yolları taşlı Onbeşliler gidiyor Kızların gözü yaşlı Ağıdı yakılmıştır. Bu ağıt halkın dilinde yeni boyutlar kazanmış, anonim bir kimliğe bürünmüştür. Çanakkale savaşlarının Zile halk kültürüne iki önemli yansıması vardır. Birisi Hey Onbeşli ağıdı, diğeri de 15'lilerle cepheye gönderilen Kınalı Ali öyküsüdür. Üsteğmen, cepheye yeni gelen askerleri kontrol ederken saçının ortası kızarmış bir birini görüp "Adın ne senin evlâdım" der. Çocuk "Ali" diye cevap verir. "Nerelisin" der. Ali, "Tokat, Zile'denim." diye cevaplar. "Peki evlâdım bu kafanın hâli ne" diye sorar. Ali "Anam cepheye gelirken kına yaktı, komutanım!" der. "Neden" der komutan. Ali "Bilmiyorum, komutanım." der. "Peki, gidebilirsin Kınalı Ali" der komutan. O günden sonra herkes ona Kınalı Ali der, kafasındaki kınayla dalga geçer. Bir gün okuma yazması olmayan Ali arkadaşlarının yardımı ile ailesine mektup yazdırır. "Sevgili anne, babacığım; ellerinizden öperim. Ben çok iyiyim. Merak etmeyin." diye başlar. Kız kardeşini, kendinden bir küçük erkek kardeşini sorar. Köyündekilerin burnunda tüttüğünü yazdırır. Yazının sonunda anasına: "Anacığım, kafama kına yaktın, burada komutanlarım ve arkadaşlarım benle hep dalga geçtiler. Sakın kardeşim Ahmet'e de yakma! Onunla da dalga geçmesinler." der, "Ellerinden öptüm" diye bitirir. İngilizler, tüm güçleriyle Gelibolu'ya yüklenirler. Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker şehit düşmüşlerdir. Kınalı Ali ve arkadaşları komutanlarına yalvar yakar o cepheye gitmek istediklerini söylerler. Komutanları onları ölüme gönderdiğini bile bile çaresiz gönderir. Kınalı Ali'nin bölüğünden kimse sağ kalmaz, hepsi şehit olmuştur. Aradan zaman geçer. Kınalı Ali'nin ailesine yazdığı mektubun cevabı gelir. Komutanları mektubu açıp okumaya karar verirler. Babası anlatır