Anadolu'da Çini Sanatı
Çini, seramik ve porselenin hammaddesi olan kaolen, kum, alçı ve kuvarsın ateşle kaynaştırılıp sırlanmasıyla elde edilen, geometrik formlar, hayvan, bitki, çiçek gibi çini motifleri ile şekillendirilen, Türk mimarisinde, geleneksel dekorasyonlarda sıkça kullanılan tasarım ürünlerin tamamına verilen addır.
Çini adı, porselen sanatını dünyaya tanıtan Çinlilere dayandırılarak Çin adından türetildiği üzerine görüşler yaygındır. Çini ve seramik sanatının kökleri tarih öncesi dönemlere kadar gider ve insanlık kültürünün en temel eserleri arasındadır
Kimi kaynaklar, Çin'de gelişen çini sanatı, Doğu'dan başlayarak hemen hemen tüm Asya ve Avrupa seramik sanatına etki etmiştir derken, kimi kaynaklar da çini ve seramik sanatının aslının sırlı tuğla olduğunu ve asıl sırlı çini ve seramiğin kökenlerinin Mısır, Mezopotamya, Asur, Babil'de yapılmaya başladığını ileri sürmektedir.
Türk Çini Sanatı, dünyaca tanınmış ve halâ yaşayan önemli bir sanat disiplinidir. Kökeni Uygurlara kadar uzanan Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden en önemli sanat eserlerini günümüze kadar ulaştırıp ilham kaynağı olan geleneksel sanatlar içerisinde çok önemli bir yere sahiptir.
Mimari eserlerde çini süslemelerin, asıl gelişmesini sergilediği Türk-İslâm sanatında Karahanlılar, Gazneliler ve Hârizmşahlar'da görülmektedir. Çini sanatı, asıl gelişmesini ise Anadolu'da göstermiştir. Selçuklu döneminde cami, menderese, saray, türbe ve kervansaray çini sanatı ile süslenmiştir. Bu dönemde çoğu zaman lacivert, mavi, hardal, kahverengi ve siyah renkler kullanılmıştır. Selçuklu dönemi ile ilgili çiniler genellikle, altıgen, kare ve dikdörtgen biçiminde olma özelliği taşımaktadır. Türk çini sanatı, 16. yüzyılda İznik çinileriyle zirveye ulaşmış, Rönesans Avrupa'sı seramik sanatını etkilemiştir. Bu dönemde çiniciliğin ön plana çıktığı iki önemli merkez bulunmaktadır. Bunlar, İznik ve Kütahya'dır.
Çini ve seramik ile özdeşleşmiş olan İznik M. Ö. IV. yüzyıldan beri bilinir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde bir zamanlar İznik'te 300 civarında çinicinin çalıştığını belirtmiştir. Osmanlı saraylarının ve anıt eserlerinin donanımında İznik'te üretilmiş olan çini ve seramikler kullanılmış, yurt dışına ihraç edilen seramikler İznik'te üretilmiştir.
Bu dönemde İznik'te üretilen çiniler Selçuklu dönemine göre daha çok renklenmiştir. 16. yüzyılda Bursa'ya bağlı bir ilçe olan ve antik adı Nicaea olan İznik, çini sanatının ilk yoğun yapıldığı yerdir. Bursa'daki Yeşil Cami ve türbesi, Edirne'deki Muradiye Cami ile Çinili Köşk çinileri İznik çinisinin önemli örnekleridir. İznik çinisinin motiflerinde geometrik şekillerin ağırlıkta olması ile mavi, siyah, lacivert, turkuaz, Yeşil, kırmızı, ve kahverengi tonların kullanılması farklılık yaratmıştır.
Türk kültür varlıklarının önemli bir öğesi İznik çini ve seramikleridir. Bu kültür varlığının sonsuza kadar korunması ve sürdürülmesi konunun uzmanları ve uzman üreticileri tarafından bir görev kabul edilir. Tarihi değeri olan İznik çini ve seramiklerinin tıpkı üretimi de İznik Çini ve Seramik Vakfı ile çağdaş ustalar tarafından sürdürülmektedir.
Kütahya denilince herkesin aklına ilk gelen şeylerden biri olan seramik, Osmanlı döneminde 14. Yüzyıl sonlarında ortaya çıkmıştır. Kütahya'da çini yapma sanatının gelişmesini sağlayan birtakım nedenler vardır. Bunların başında gelen Kütahya'nın coğrafi konumu, hammadde kaynakları ve kentleşmedir. Diğer faktörler ise bölgede bulunan Ermeni çiniciler ve onların ticaret ağları ile Osmanlı'nın asıl çini merkezi olan İznik'in üretiminin gerilemesiyle, Kütahya çiniciliğine olan talebin artmasıdır.
Özellikle Osmanlı'nın gerileme döneminde İznik çinisinin de geri plana düşmesi Kütahya'da kurulan çini atölyelerini 18. Yüzyıldan sonrasında ön plana çıkarmıştır. Kütahya günümüzde de çiniciliğin başkenti konuma gelmiş ve bugün seramik konusunda öncü kentlerden biri olmuştur. Öne çıkan İznik ve Kütahya dışında Osmanlı'dan bugüne Çanakkale de çinicilikte bir başka önemli şehir olmuştur. Bugün seramik denildiğinde Kütahya ve Çanakkale'nin ilk iki sırada olması, Osmanlı süreci çiniciliğine dayanmaktadır.
Mimariye bağlı olarak gelişen çini sanatında figürlü sanat eserlerini kullanmaktan çekinmeyen Selçuklu sanatkarlar, özellikle hayvan tasvirlerinde çok başarılı olmuşlardır. 14. yüzyılda İznik, 15. yüzyılda Kütahya, 17. yüzyılda Çanakkale'de başlayan seramik sanatı bu yörelerde kendilerine has renk, desen, form özellikleri ile Osmanlı Dönemi seramik ve çini sanatına yeni yorumlar getirmiştir. 14.-19. yüzyıllar arası Türk çini ve seramik sanatı yaratıcı işçiliği ile dünya çapında üne kavuşmuştur.
Çanakkale çinisi kendine özgü yapım ve süsleme teknikleriyle geleneksel Türk çini sanatının etrafında şekillenmiştir. Çini türlerinde 16. yüzyıldan bu yana sıraltı tekniği sıklıkla tercih edilmektedir. Çanakkale çini sanatı dünya tarafından ilgiyle takip edilenlerden bir tanesidir. Çanakkale çini süslemelerinde genel olarak geometrik şekiller, bitkisel süslemeler ve hayvan figürleri kullanılmakta, renk seçiminde ise beyaz ya da lacivert tonlar tercih edilmektedir. Günlük yaşantımızda ve dinsel alanlarda sürekli olarak karşımıza çıkan çinilerin renk ve desenlerindeki semboller bizleri tarih yolcuğuna çıkarmaktadır. Geçmişten günümüze halkın dini inançlarını, dünya görüşlerini ve yaşam tarzlarını kolayca görebiliriz.
Çanakkale'de Cami mihrapları için özel olarak tasarlanan çini modelleri, dini mekanların ruhani atmosferine katkıda bulunmakta; minberlerde kullanılan çiniler, cami iç dekorasyonuna zarafet katmakta, müezzinliklerdeki çiniler, estetik açıdan en iyi şekilde tasarlanmakta, kürsülerde kullanılan çiniler, sanatsal detaylarla süslenip cami dekorasyonunu tamamlamaktadırlar. Anadolu çini sanatında İznik-Kütahya-Çanakkale Türk kültür ve sanatının yüz akıdır.