Eylül ayı, sofralara düşen ilk sarı yaprak gibidir. Yazın telaşlı bereketi yavaşça çekilirken, doğa daha dingin ve derin bir ritme bürünür. İşte tam da bu geçiş, mutfaklarda büyülü bir tat bırakır; sonbaharın ilk tadı… Bağ bozumu zamanı geldiğinde üzümün tatlılığı, incirin olgunluğu, narın tazeliği sofraları süsler. Balıkçı tezgâhlarında palamut görünür; ilk zeytinyağı sıkımlarının kokusu mutfağı sarar. Çorbalara düşen ilk kestane, tarçınla birleşen armut ve fırında kızaran balkabağı, sofralara hem sıcaklık hem de hatıra taşır. Benim için bu dönem sadece mevsim geçişi değil, aynı zamanda sofra kültürümüzün köklerine dönüş demektir. Çocukken mahallede herkes bağdan, bahçeden getirdiğini paylaşırdı. Bir evden üzümler, diğerinden turşular çıkar; sofralar adeta dayanışmanın aynası olurdu. Bugün hâlâ o kültürden besleniyorum. Sonbaharın ilk tadı bize aslında bir şeyi hatırlatıyor: Yemek sadece midemizi değil, ruhumuzu da doyurur. Mevsiminde yerel ürünlerle, özenle hazırlanan sofralar 'sessiz lüks'ün en güzel hali. Çünkü gerçek lezzet, gösterişte değil; doğallıkta ve paylaşımdadır. Bu sonbaharda sofralarınızı hem doğanın sunduğu tatlarla hem de sevdiklerinizle donatın. Göreceksiniz, o ilk ısırıkla birlikte mevsimin ruhu içinize işleyecek.
Haberin DevamıYEŞİL DOMATES DOLMASI