Yarın anlatacak bir hikâyemiz olacak mı

Epey bir süredir yazdığım yazılarda, dindar-muhafazakar karakterli bir iktidar tarafından yönetilen Türkiye'de özellikle dindar kesimlerin iyi bir sınav vermediğinin altını çizmeye çalışıyorum. Bu yüzden de zaman zaman ciddi serzenişlerle karşılaşıyorum, dindarlara yönelik eleştirilerimden memnun olmayanlar diyorlar ki "Yüz yıldır böyle bir dönemin hasretini çektik, şimdi sen Batı'nın İslamofobik tavırlarını ve içerideki uzantılarını görmeden, işi-gücü bırakıp dindarları eleştiriyorsun"Kuşkusuz bu serzenişleri anlıyorum ve de hak veriyorum. Ancak bu haklılık dindarlar olarak yaşadığımız dramatik hali ortadan kaldırmıyor. Zira özellikle dini hassasiyetlerimiz üzerinden icra edilen siyasi mücadele ahlaki anlamda öylesine bir kirli iklim oluşturdu ki korkarım bugünler geçtiğinde, gelecek kuşaklara anlatabileceğimiz pek güzel hikayelerimiz olmayacak.Hangi perspektiften bakarsak bakalım, doğru hedeflerle ve hukuk, adalet, özgürlük, şeffaflık gibi temel insani değerlerle yola çıkan AK Parti, ne yazık ki dindarların uzun yıllara dayanan hayalleri üzerinden hepimizi utandıracak başka bir hikaye yazdığını görmemek mümkün değil.Daha da vahimi sadece iktidar konumunda olan AK Parti değil, ona destek veren gazeteler, yazarlar, kanaat önderleri de Müslümanlar açısından hayati bir öneme sahip olan ahlaki değerler ve dinin temel öncelikleri konusunda derin bir duyarsızlık hali yaşıyor olmalarıdır.Düşünün, dini hassasiyetleri olduğunu sandığımız bazı gazeteler öylesine kahredici yalan haber yapıyorlar ki vicdanların sızlamaması mümkün değil. Mesela, altı muhalefet partisi liderinin ortak toplantısında "Ayasofya yeniden müze olsun, Adalar Yunanistan'a verilsin, Öcalan'a 'umut hakkı' verin" kararlarının alındığı gibi çok acımasız bir yalan haber yapılabiliyor.Zihninde 'kötücül' hikayeler yazan bir başka kalem ise gelecek kuşaklara bu altı liderin "Türkiye'yi nasıl ele geçireceklerini planladıklarını" anlatmaktan büyük keyif alacağını yazıyor. Nasıl bir zihinsel kirlenmedir ki Türkiye'nin legal siyasi partilerini ve onlara gönül veren milyonları ülkeyi 'ele geçirmek'le itham edebiliyor. "Eşrefi mahlukat" olan bir insanın, başkalarına karşı nasıl bu kadar öfke biriktirebildiğini ve böylesi bir sevgisizlikle malul durumda olduğunu anlamak mümkün değil.Doğrusu bir dindarın bu kadar yalandan sonra Allah'ın huzurunda nasıl secdeye varabileceğini düşünmek bile istemiyorum.Sanki bir yalan rüzgarı filmi izliyor gibiyizAhlaki değerlerin görmezden gelindiği, sırf bir iktidar korumacılığı uğruna bütün dini değerlerin birer siyaset malzemesi haline dönüştürüldüğü bu talihsiz günler geçecek biliyorum.İşte o gün bütün yalancı rüzgarlar dinip toz bulutu ortadan kalktığında gelecek kuşaklara nasıl bir hikaye anlatacağız ya da gerçekten anlatabileceğimiz bir hikayemiz olacak mı,