Zaman zaman futbolla ilgili yazı yazma hevesine kapılıyorum ama her seferinde vazgeçiyorum. Çünkü Türkiye'de futbol izleyicisi olmak ve de yazı yazmak insanın kendi kendine işkence etmesi gibi bir şey
Maalesef dünya futbolunu, özellikle de Avrupa futbolunu izleyen birisi için, Türkiye'deki futbol takımlarının oyununu izlemek kelimenin tam anlamıyla mahalle maçı izlemekten farksız.
Oysa futbol sadece 90 dakikada kazanılan ya da kaybedilen bir oyun değil, aynı zamanda maç içindeki estetik davranışlarla kitlelerin ruh dünyalarını zenginleştiren görsel bir şölen
Gazete Duvar'da Ali Fikri Işık'ın "Guardiola, şiir ve futbol" adlı yazısındaki şu ifadeler, eminim hepimizin zihninde futbolu farklı bir yere oturtacaktır: "Guardiola, deyim uygunsa 'beklentiler ufkuna' çağın yeni futbol şiirini yazmayı başarmıştır. Geleneksel futbolun hiçbir aygıtına itibar etmeyen Guardiola, rastlantısal olandan özenle uzaklaşarak, yerleşik normların tümünü yeniden yorumlamış ve rutinleşen geleneksel örüntülerden, bilerek isteyerek sapmıştır."
Türkiye'de oynanan futbolu izlemek herhalde dünyanın en eziyet verici işlerinden biri olsa gerek. Bu yüzden de Türk futbolu, ne yazık ki henüz Edirne'den öteye geçebilmiş değil.
Açıkçası ülkemizdeki futbolu, Avrupa ile karşılaştırmak abesle iştigal gibi geliyor bana. Nitekim geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi takımlarımız bu yıl da başarısızlıklarına yeni başarısızlıklar ekleyerek döndüler memlekete. Fenerbahçe Şampiyonlar liginden UEFA Avrupa ligine düştü, Galatasaray da ilk maçında Young Boys'a 3-2 yenildi. Eminim diğer takımlarımızda benzer sonuçlarla kupalara veda edeceklerdir.
Peki neden
Çünkü, akıl disiplini olmayan bir ülkenin adam gibi bir hukuk sistemi olmaz, toplumun refah düzeyini arttıran bir ekonomisi olmaz, bilim üreten üniversitesi olmaz, bunlar olmayınca futbolu hiç olmaz. Biliyoruz ki Türkiye gibi Şark toplumlarında, akıl ve bilim yeterince itibar görmemektedir. Bizde hukuk da ekonomi de üniversite de talimatla yürütülmektedir. Eleştirel düşünce olmadığı için her durumda itaat esastır.
Aydınlanma için sadece hürriyetin gerekli olduğunu belirten Kant, bunu başaramayan insanların vasilerinden emir almak zorunda kaldıklarını söylüyor: "Kişinin aklını her alanda (her konuda), aleni olarak kullanabilmesi özgürlüğüdür. Ne var ki her taraftan aynı çığlığı işitmekteyim: 'tartışmayın!', subay: Tartışma hizaya geç! Vergi tahsildarı: Tartışma öde, rahip: Tartışma itaat et!' diye bağırıyor." (Aydınlanma Nedir, Liberal Düşünce, 2005)
Hemen her vesileyle 'Neden Türkiye'de futbol bu durumda, neden bilim üretemiyoruz, neden evrensel ölçekte bir hukuk sistemi inşa edemiyoruz' diye hep hayıflanıyoruz. Galiba bütün bu sorulardan önce, meselenin esas kaynağına bakmamız gerekiyor. Kabul edelim ki Şark toplumları olarak sistemli bir düşünce disiplininden mahrumuz, iktidarlarımız hesap verilebilir olmaktan münezzeh durumdalar.
Türkiye'de felsefe geleneğinin oluşmasında büyük katkısı olan düşünce insanı