Siyasi makuliyeti o kadar özlemişiz ki

Başlığa bakıp 'demokratik siyasetin esas itibariyle bir tahammül ve makuliyet gerektirdiğini bilmeyen mi var' diye itiraz edenler olacaktır. Elbette herkes bilir ki demokrasi gerçekten bir tahammül rejimidir.Bu yaklaşımın malumun ilanı olduğunu elbette ben de biliyorum, ancak bugünlerde yeniden hatırlatmakta fayda olduğu kanaatindeyim. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan'ın covid olması vesilesiyle bütün siyasi parti liderlerinin 'geçmiş olsun' mesajları yayımlamaları ve cumhurbaşkanının son derece nezaketli bir dille hepsine tek tek teşekkür etmesi hemen bütün toplum kesimlerinde bir memnuniyet havası oluşturdu.Bir kez daha anladık ki şimdilerde pek örneğini göremediğimiz demokratik hoşgörüye gerçekten çok ihtiyacımız varmış.Maalesef son yıllarda siyaset dilinin keskinleşmesi hem toplumdaki kutuplaşmayı derinleştiriyor, hem de bütün bir toplumun geleceğe ilişkin tahayyül dünyasını zehirliyor.Biliyoruz ki normal demokratik toplumlarda gerek iktidar, gerekse muhalefet partilerinin ülkeye ilişkin farklı hedefleri ve farklı projeleri olur. Bu hedeflerine ulaşmak için ortaya koydukları faaliyetler bağlamında bütün partiler birbirleriyle siyasi mücadele içinde olurlar ve bu çerçevede de zaman zaman sert söylemler kullanırlar, ama hiçbir zaman birbirleriyle kanlı bıçaklı olmazlar. Zira medeni bir dille yapılan mücadele aynı zamanda demokrasinin bir gereğidir.Hal böyleyken epey bir süredir 'hain', 'terörist', 'ajan', 'dış güçlerin aparatı' benzeri Türk siyasetine hakim olan keskin dil ne yazık ki farklı toplum kesimleri arasında da adeta bir kan davası atmosferi oluşturmuş bulunuyor.Oysa hangi siyasi anlayışın temsilcisi olurlarsa olsunlar bütün siyasi partiler Türkiye'nin yaşanabilir ve daha müreffeh bir ülke olması için siyaset üretmeye çalışan kurumlardır. Dolayısıyla partiler birbirlerini yok etmek için değil, daha 'iyi'de yarışmak üzere siyaset yapmak durumundadırlar.Hiçbir şekilde "ama" ve "fakat" gibi tereddüt ifade eden kelimelerin arkasına saklanmadan açıkça ifade edelim; bütün siyesi partiler bu ülkenin partileridir ve asla Türkiye düşmanı değildirler. Bu çerçevede İskender Öksüz Hoca'nın geçtiğimiz Pazar günü Karar'daki yazısında yine kendi eseri olan "Millet ve Milliyetçilik (Panama, 2016) kitabından aktardığı İngiltere örneği son derece anlamlı: "1940 yılında, İngiltere parlamentosunda İngiliz Komünist Partisi'nin kapatılması tartışılıyordu. Başbakan Winston Churchill, Avam Kamarası'nda yaptığı konuşmada kapatmaya karşı çıktı, 'Bildiğim kadarıyla İngiliz Komünist Partisi'ndekiler İngiliz'dir. Ben İngilizlerden endişe etmem.' dedi."Hakkaniyetli yaklaşım, Türkiye'nin vatandaşı olan ama farklı inançlara, ideolojilere ya da farklı