Şeriat, Allah'ın kanunu mudur

Müslümanların adalet tasavvuru var mı9

Türkiye dahil hemen bütün Müslüman ülkelerde 'öze dönüşçü' ya da radikal olarak tanımlanabilecek olan kesimler, "Kur'an Allah'ın kanunudur, bu öze dönülmelidir, insan yapımı kanunlar tağutidir ve Allah'a isyandır" benzeri bir yaklaşımı dillendirirler.

Bu anlayış, Allah'ın bütün peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği ilahi mesajın anlaşılmasını sınırlayan toptancı bir yaklaşımdır. Aslında bu anlayış, dinle şeriatın aynı şey olduğu gibi bir anlayıştan kaynaklanmaktadır.

Biliyoruz ki şeriat sözlükte yol, adet ve misal gibi anlamlara gelmektedir ve Kur'an'da nadir kullanılan bir kelimedir. Kur'an'da geçtiği yerlerde ve hallerde suyun kaynağı değil de kaynağa giden yol anlamındadır. Dinî bağlamda bunun anlamı şudur: şeriat, dinden tarihin herhangi bir anında bir topluma, bir peygamber (vahiykitap) yoluyla açılan bir yoldur; yani şeriat din değil, 'tedeyyün'dür. (1) Bu da ilahî hakikate bağlanmak (dindarlık) demektir. Şeriat ve din ilişkisini birçok biçimde açıklamak mümkündür. 'Sizden her nebi için ayrı bir şeriat açıkladık.' (Maide, 48) ayetinin yorumu yapılırken, İslam bilginleri "Din tektir, şeriatlar ise muhteliftir." demişlerdir. Din, tüm peygamberlerin getirdiği ortak mesajı ve ilkeleri ifade ederken, şeriat dönemsel olarak getirilen somut kuralları ve hükümleri dile getirir. Bu açıdan din değişmez ve evrensel bir olgu iken, şeriat dönemseldir, değişken ve kısmîdir. (Kadir Canatan, Kur'an Hükümlerinin Sosoyolojisi)

Oysa günümüzde şeriat, değişmesi mümkün olmayan evrensel bir kanun olarak anlaşılmaktadır. Bu anlayışa göre din şeriattır, şeriat da dindir. Öyle ki zamanla şeriat kavramı, Kur'an'ın mesajı doğrultusunda fıkhi faaliyetleri düzenlemekle kalmamış, dinin esası olduğu gibi noktaya evrilmiştir.

Tarihsel süreç içinde oluşan, İslam'ın özüyle çok da örtüşmeyen bu toplumsal algı, zamanla yerleşik hale dönüştüğü için, özellikle Müslüman zihinlerde şeriat ve din kavramı eş anlamlı olarak kullanılır hale gelmiştir. Kavramın dinle özdeş kullanımı, fıkıh ve hadis kaynaklarında da yaygındır.

Oysa Şeriat, Allah'ın kanunu değildir. Çünkü müçtehitler ve fıkıh alimleri, tarihsel süreç içinde Kur'an ve Sünnete aykırı olmamak kaydıyla bireyler arasında meydana gelen yeni ilişki biçimlerinden kaynaklanan durumlara göre yeni hükümler ortaya koymuşlardır.

Bu bazen şer'i kuralların çerçevesini genişletmek veya hükmünü tahsis etmek bazen de toplumun adalet duygusunun gelişmesine paralel olarak yeni prensipler eklemek şeklinde olmuştur.

Hal böyleyken "Kuran Allah'ın kanunudur, aksini söylemek Allah'a ortak koşmaktır" şeklindeki yaklaşımlar, ilahi mesajı perdelemekten öte bir anlam taşımayacaktır.

İlkel toplumlardan bu yana insanoğlu fıtri olarak tek bir ilaha ya da farklı ilahlara inanma ihtiyacı hissetmiş ve bu kutsallara bağlı olarak kanun düşüncesi doğmuştur.

Tarihsel sürece geriye doğru baktığımızda, aslında bugün yaşadığımız problemlerin ağırlıklı olarak 12. yüzyıldan sonra içtihat kapısının kapanmasıyla başladığını söylemek herhalde çok yanlış olmayacaktır. Çünkü içtihat faaliyetleri daha önceleri, İslam fıkhına dinamik bir boyut eklerken, kapının kapanmasıyla birlikte fıkıh adeta geçmiş dönemlerde dondurulmuştur.

Hayatı doğru olarak kavramamız ve dünyaya ilişkin tasavvurlarımızı doğru bir zemine oturtmak için bize imkanlar sunan dinin mesajını doğru anlayabilmek için, geçmiş yüzyılların tecrübelerinden de yararlanmak gerekiyor.


Warning: mysqli_close() expects exactly 1 parameter, 0 given in /home/koseyazarioku.com/public_html/themes/templates/footer_yazi.php on line 19