NATO'ya yaslı gittik şen geldik mi

Siyasi tarihimizin farklı dönemlerindeki iktidarlara baktığımızda yönetimsel anlamda bir takım farklılıklar olduğunu ama temel doğrularda benzer politikalar uyguladıklarını görürüz.Mesela sağ iktidarlar genellikle kalkınmacı politikalar uygularken, sol iktidarlar ise daha devletçi politikaları tercih etmişlerdir. Her iki yönetim tarzının da artıları ve eksileri elbette vardır. Ama bütün farklılıklarına rağmen, sağ ve sol iktidarlar için de ekonominin temel doğruları esas olmuştur. Yani hiçbir ekonomik literatürde yer almayan hayali modeller uygulamamışlardır. Çünkü bilirler ki ekonominin kendi doğruları vardır, talimatla KHK ile değiştirilemez.Aynı şekilde her iki iktidar tarzında da dış politikanın temel parametreleri hemen hemen aynıdır. Ve hiçbir diplomatik teamülde yer almayan "Ben ne diyorsam odur" direktifine göre yürütülen bir dış politika söz konusu değildir.Bugüne geldiğimizde, AK Parti iktidarının özellikle son beş yılında gerek ekonomide, gerekse dış politikada bildiğimiz dünyalı insanların gündeminde olan politikalara pek rastlamayız. Dolayısıyla bugün uluslararası ilişkileri nasıl bir dış politika parametresine göre yürüttüğümüzü anlayabilmek epey zahmetli bir iştir. Çünkü hükümetin yürüttüğü dış politik faaliyetlerin diplomasi literatüründe bir yeri yoktur.Eğer yeni alaturka sistemin ruhuna vakıf değilseniz, iktidarın hangi kriterlere göre icrai faaliyette bulunduğunu anlamanız pek mümkün değildir. Zira yeni sisteme göre ekonominin patronu da, eğitimde tedrisatın sahibi de, yangınların hangi kriterlere göre söndürüleceği ilkelerini belirleyen de, dış politikanın istikametini tayin eden de tek kişidir. Bırakın demokratik dünyayı, birazcık olsun akıl ve bilimle yönetilen hiçbir ülkede böyle bir yönetim modeli olamaz, yok da zatenDolayısıyla şu anda, dünyada eşi benzeri bulunmayan bir sistemle yönetiliyoruz. Bu yüzden de iki-üç ayda bir değişen ekonomik modeller deneyerek yoksullukta ralli yapıyoruz. Dış politikada ise akşamdan sabaha değişen kararlar alıyoruz.Şu anda Türkiye'nin yaşamakta olduğu yönetilemezlik sorununu anlayabilmek için son günlerde NATO içinde sergilediğimiz gösteriye bakmakta sayısız faydalar olduğu kanaatindeyim.Bilindiği gibi Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrasında Finlandiya ve İsveç telaşla NATO'ya girmek için başvuruda bulundular. Bu gelişme sonrasında, NATO'nun önemli müttefiklerinden birisi olan Türkiye anında tepki göstererek bu iki ülkenin girişini veto edeceğini açıklamıştı. Hatta öyle ki bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Ben görevde olduğum sürece bunlar NATO'ya giremez. Boşuna yorulmasınlar, NATO'ya girmelerine evet demeyiz. Biz bunların neyine güveneceğiz Müslüman bir sokulduğu yerden bir daha sokulmaz, kusura bakmayın" diyerek bütün kapıları kapatmıştı.Ancak