Kalbimizin zamanıyla buluşan şarkılar

Her zaman geçerli olmamakla birlikte genelde büyük şiirlerin, büyük şarkıların zor ve acılı zamanlarda ortaya çıktığı gibi bir kanaat vardır.Elbette bu matematiksel bir kesinlik değil. Zira sanatsal anlamda yaratıcılığın, daha çok sanatçının ruh dünyası ve ilham anlarıyla bağlantılı olması muhtemeldir.İşte tam da bu yüzden bazı şarkıların ruh dünyamızla buluşan tarifi imkansız bağları vardır.Galiba şarkıların da şiirlerin de bir mevsimi var. Ama aynı zamanda kalbimizin de bir mevsimi olduğunu biliyoruz.Kişisel olarak ifade etmem gerekirse, bazı zamanlarda, bazı şarkıların, hayata tutunmamı sağlayan ve kalbimin zamanıyla buluşturan büyülü bir şiir ırmağı olduğuna inanıyorum.Bu bazen Miles Davis'in "So Wat" şarkısıdır, bazen Beethoven'in "9. Senfoni"sidir, bazen büyük usta Itri'nin "Segah Mevlevi Ayini"dir, bazen de Nick Cave'nin başyapıtlarından birisi olan "Sun Forest" şarkısıdır.Zamanın ruhuna denk gelen bir özelliğe mi sahiptir çok emin değilim ama şu günlerde Nick Cave şarkıları dinlemek benim için özel bir önem taşıyor galiba Sanatçıyı dinlerken genellikle kasvetli bir havayı soluduğunu hissedersiniz, özellikle de "Ghosteen" albümünün son parçası "Hollywood"u dinlerken 15 yaşındaki oğlu Arthur'a adadığı bir albümün kapanış şarkısı başka türlü de olamazdı zaten. Derin bir kederin izleri sinmiştir sanki notaların arasına. Bu, asla bir yakarış ve kendine acıma duygusu değildir. Tam aksine dingin vakur, hatta biraz da mutlu Ama bir gerçek var ki Arthur'un hayaletinin sızdığı bestelerdir bunlar.An gelir, bambaşka dertlere yelken açar Cave, ama asla kendi yasına yenilmek istemez ve oğluna adadığı bu albümün sonunda herkesin sevdiklerini kaybettiğini anlatır hepimize.Nick Cave'nin şarkıları arasında benim başyapıtım "Sun Forest"tir.Hemen girişin ardından başlayan piyanoyla birlikte Nick bir söze girer ki ondan sonrası büyülü ve adeta gerçekçi