Zor zamanlarda bazen kendi sınırlarımızı zorlarız, günahlarımıza kefaret olsun diye kalbimizi acıtırcasına aşka teslim oluruz. Bazen de Rock müziğin hüzünlü entelektüeli-şairi Jim Morrison gibi sadece gerçekliğin sınırlarını denemek için zorlarız hayatın kapılarını. Ama hiçbir şey kâr etmez, hayatın dayanılmaz ıstıraplarının gölgesine mahkum oluruz. Ayrıca aşkın sınırsız balkonunda şarkılardan başka bekleyenimiz de kalmamıştır
Jim Morrison'un "The End" şarkısı eşliğinde geceyi yorumlayıp, uzak düşlerin kollarında yıldızlara bakarak ağlamaktan başka bir şey gelmez elimizden.
Müzik tarihinin en etkileyici şarkılarından birisi olan 'The End'le ilgili olarak Lizze James ile olan söyleşisinde Morrison şunları söylemiş: "Bazen acı, incelenemeyecek ya da hatta tahammül edilemeyecek kadar fazla olabiliyor Ancak bu durum onu şeytani yapmaz, ya da ille tehlikeli Ancak insanlar ölümden acıdan daha fazla korkuyorlar. Ölümden korkmaları garip. Yaşam ölümden daha çok acıtıyor. Öldüğümüzde acı sona eriyor. Evet, sanırım o bir arkadaş." (Özgür Keşaplı, AZİZM)
Herhalde uzaklıkların bu kadar zalim, isyanın kardeşimiz olduğunu bilseydik, aşkın sınırlarında günahlarımızdan çok rüyalara güvenirdik.
Hayatın bir günah kadar yakın, sevap kadar uzak olduğu anlarda çaresizlikten ağladığınız oldu mu hiç
Rüyalarınızdan başka kimseye güvenmediğiniz gecelerde, acınıza kadife çiçekleri gibi damlayan gözlerle nasıl yanılır bilir misiniz
Kederlerinizi başka şehirlerin, başka hikayelerin kollarına bıraktığınız anlarda bile, Attila İlhan'ın dizelerindeki özlem kadar derin bir aşkla, "İstanbul sen misin, senin ellerin mi bu eller, bu gemiler senin gemilerin mi" diye rüyalarınızdan İstanbul hasretiyle uyanır mısınız
Şimdi, uzak şehirlerin, uzak gözlerin rüyaları çok uzaklarda kaldı. Kederli bakışların balkonunda unutulan şarkılardan da umut yok artık. Siyah beyaz gözlerin yavaşlatılmış hüznü gibi akıp gitti geceler...
Her gün yeniden "sonsuz sırrın" imkansızlıklar denizine atıyoruz aşklarımızı. Hayatın ve ölümün vuslat denizinde, aşkın ve zamanın sırrıyla buluşup yanma zamanıdır belki şimdi...
Bir gün, yalnızlık burcunda sıra sıra bulutlarla kırmızı ve beyaz güllere düşerse yolumuz, çok uzaklarda bizim için ağlayan bir yıldızımız olur belki de
Artık, kimse bizi duymuyor, menekşeler bile açmıyor gözlerimizde...
Geleceksiz hayallerimizin peşinde günahlarımızın zarfını açıp, sesimizin ırmaklarına bırakıyoruz çığlıklarımızı.
Biliyoruz ki rüyalarımızın içinden geçen suçlu bakışlar yüzünden melekler bizden yüz çevirecek, ama vazgeçemeyiz artık ne rüyalarımızdan ne de meleklerden