28 Şubat'ı yazmak hiç içimden gelmiyor ama

Hemen yazıya başlamadan önce, neden böyle bir başlık attığımı izah etmem gerekiyor. Aslında özgürlüklere yürekten inanan birisi olarak, tarihimizin o karanlık günlerini her yıl yeniden yazmanın benim açımdan bir vecibe olduğuna inanıyorum.

Ancak ne yalan söyleyeyim, AK Parti iktidarının son yıllardaki özgürlük ve insan hakları karşıtı uygulamalarını gördükçe 28 Şubat'la ilgili tek cümle bile yazmak gelmiyor içimden. Zira 28 Şubat'ın en acımasız günlerinde adeta kurşun gibi yazılar yazan birisi olarak kendimi ihanete uğramış hissediyorum. Ama yine dayanamadım ve iki gün sonra da olsa, neden şimdi böylesine 28 Şubat'ı andıran günlere geri döndüğümüzü izah etme ihtiyacı hissettim.

Hiç lafı dolandırmadan amasız, fakatsız söyleyelim '28 Şubat' Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en utanılası ve ayrımcı politikaların uygulandığı postmodern bir darbenin adıdır.

Kuşkusuz 28 Şubat'ın pek çok günahı var ama en acımasızı ve insan hakları açısından en kirli uygulaması, Türk çocuklarının eğitim haklarının ellerinden alınmasıdır O karanlık dönem Türkiye'nin alnına kara bir leke olarak yazılmış ve tarihteki yerini almıştır. Dolayısıyla geçmişe dönüp yaşananları tekrar tekrar anlatmaya gerek yok.

Ama bir gerçeğin altını çizmekte yarar var, 28 Şubat'ın en şedit günlerinde cuntacıların gücünü arkalarına alarak baskıları ve hak gaspına destek verenlerin, güç ellerinden gidince bugün hak-hukuk savunucusu edasıyla ortalarda dolaşmalarını da bir yere not etmek gerekiyor. Dolayısıyla özünde demokrasiyle kavgalı olan Ortodoks solcuları ciddiye alarak söz israfına gerek olmadığı kanaatindeyim, nokta.

Bugün itibariyle esas konuşmamız gereken, 28 Şubat'ta cuntacılara karşı mücadele veren AK Parti cenahının ve dindar-muhafazakar çevrelerin son dönemde giderek 28 Şubat zihniyetiyle aynı çizgiye gelmiş olmalarıdır.

Bu konuda en somut örnek, 28 Şubat'ta başörtüsü yüzünden tıp fakültesinde okutulmayan, bu yüzden Viyana'da okumak zorunda kalan ve şu anda AK Parti Grup Başkan Vekili olan Leyla Şahin Usta'dır

Leyla Şahin'in 28 Şubat'ta okuma özgürlüğü elinden alındığında son derece sert yazılar yazmıştım ama onun milletvekili seçilip İnsan Hakları İnceleme Komisyonu sözcüsü olduğunda ilk icraatı, insan haklarını ve özgürlükleri küçümseyen konuşma yapmak oldu. "Türkiye'de insan hakları ihlali var" diyenlere karşı, aslanlar gibi devletin yasakçı zihniyetini savunan Leyla Şahin Usta'nın bugün geldiği nokta şöyle: "İnsan hakları ihlali deyince akla somut söylenebilecek bir iki tane olay bile gündeme getiremiyorlar. Bu algı ve yanlış söylemlerle birlikte aleyhimize kullanabilecek bir alan olarak görülebiliyor. Aslında bunların hiçbiri doğru değil. Türkiye insan hakları noktasında pek çok Avrupa ülkesinin ve ABD'nin kendisini özgürlük ve insan hakları noktasında ileri olarak niteleyen pek çok ülkenin standartlarının üzerindedir şu an. Türkiye'de insan hakları ihlali olduğunu söylemek artık abesle iştigaldir"

Şimdi geriye dönüp baktığımda acaba o gün yanlış mı yaptım diye düşünüyorum. Ama hakları, özgürlükleri savunmak asla kişisel olamaz, çünkü bu demokratik bir erdemdir. Dolayısıyla bugün aynı hak gaspına maruz kalsa, yine aynı şekilde özgürlüklerin tarafında olurdum.