Zaman değişiyor ama nasıl
Tarihi keskin sınırlarla dönemlere ayırmak aslında neredeyse imkansızdır. Ancak geçmiş, günümüz ve gelecek üzerine bir an olsun düşündüğümüzde her birini ayrı ayrı parçalama eğiliminden geri durmakta zorlanırız. Belki zamanı ilerleme-gelişim zorunluluğunda yorumlayan modern zihin yapısının düşünce biçimimiz üzerindeki etkisi buna sebep oluyor. Belki de içinde bulunduğumuz zaman dilimi ile 1000 hatta 100 yıl öncesi arasındaki inkar edilemez fark bizi bu ayrımı yapmaya sürüklüyor.
Zaman ya da tarihsel akış dönemlere ayrılsa ne olur ayrılmasa ne olur Böyle düşünebiliriz. Ancak muhatabı olduğumuz dünyayı anlamanın yolunun geçmişteki değişim örüntüsünün hikmetini keşfetmekten geçtiğini düşünmek daha doğru olacaktır. Değişimin temel belirleyicisinin ne olduğu sorusunun cevabı günümüz toplumuinsanı için neyin önemli olduğu sorusuna da cevap niteliği taşıyor.
Değişimin mukadder olduğu gerçeğini göz önünde bulundurduktan sonra günümüz dünyasının cari strüktürünü, dokusunu ve hegemonyasını ortaya çıkaran gelişmenin peşine düşebiliriz.
Zamanı dönemlere ayırmasak dahi modernitenin coğrafya ölçeğinde bilinen en geniş çaplı tarihsel kopuş olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Batının kendi serüveni içinde yaşadığı kırılma, kapitalizmin emperyalist karakterinin sonucu olarak bütün dünyayı saran bir ahtapota dönüşmüş durumda.
Tüm dünyayı etkisi altına alan modernite ile başlayan süreç her yönüyle maruz kaldığımız hatta içine doğduğumuz bir hegemonya oluşturdu. Bugün artık modern çağın sonuna gelindiği, çoktan miadını doldurduğu, postmodern çağa (şimdilerde dijital çağ) geçildiği önermeleri çokça dillendirilirken henüz yaşadığımız dönüşümün mahiyetini, nasıl bir taarruza uğradığımızı, hangi yapıda bir iktidarın hakimiyetinde olduğumuzu ve buna karşı nasıl mücadele etmemiz gerektiğini tam manasıyla kavrayabilmiş değiliz.