Gerçek bir hesaplaşma mümkün mü
Modernlikle sahici bir hesaplaşma, onun yüzeydeki tezahürleriyle değil, derin yapısal varsayımlarıyla yüzleşmeyi gerektirir. İlerleme miti, insan ile dünya arasında kurulan yeni ilişki biçimi, aklın mutlaklaştırılması, bireyci özne anlayışı bu varsayımların önde gelenleri arasında sayılabilir.
Ne var ki, bu varsayımlarla bir hesaplaşma çabası üzerine sarf edilen zihni emek göz önüne getirildiğinde henüz "bizden" dişe dokunur bir ürün çıktığını söyleyemiyoruz. Modernliğe yönelik eleştirilerin kendisi de çoğu zaman modern düşünme geleneğinin içinden türüyor.
Sözgelimi, Heidegger'in teknik üzerine düşünceleri, Foucault'nun bilgi-iktidar ilişkisine dair analizleri, Adorno ve Horkheimer'in Aydınlanma aklına dair eleştirileri bu bağlamda zikredilebilir. Bu eleştirilerin önemini görmezden gelemeyiz ancak modern düşüncenin terminolojisi ve epistemolojik sınırları içinde olduklarını da görmemiz gerekiyor.
Bu durum, bir tür paradoksa yol açıyor: Modernliğe karşı çıkmak için onun kendi iç mantığını mı kullanmak zorunda mıyız, yoksa bu mantığın dışına çıkmak mı gerekir Modernliğe karşı çıkmak, modernliğin diliyle mümkün mü
Bu soruya kesin ve basit bir cevap vermek için acele etmemeli. Ancak bir çıkış yolu bulmak için eleştirinin ötesine geçmek zorunda olduğumuzu söyleyebiliriz. Hesaplaşma için bir cevap vermek durumundayız. Ve bu bize ait bir cevap olmalı.
Sıradan bir alternatif oluşturma fikrinden söz etmiyoruz. Geçmişi romantize eden nostaljik arayışların da geleneksel formların mukallitliğinin da teknik ithalatın da çözüm olmadığı ortada.