Gazalî'nin yolu
Düşünce tarihinin çarpıcı kırılmalarından biri, İmam Gazalî'nin kendi entelektüel kriziyle yüzleştiği dönemde yazdığı el-Munkız mine'd-Dalal adlı kitabında gerçekleşmiştir.
Modern insanın "bilgi çağında" yaşadığını sandığı bir dönemde, bu kitap bize şu derin soruyu sordurur: Bilgi bizi tek başına hakikate götürür mü Ya da daha keskin bir şekilde soralım: Bilgi bizi "aydınlatma" gücüne sahip midir
Gazalî, hayatının büyük bölümünü mantık, kelam, felsefe ve tasavvuf gibi alanlarından ciddi zihni çaba sarf ederek geçirdi. Ancak el-Munkız mine'd-Dalal'de itiraf ettiği gibi, tüm bu bilgiler bir noktada onu tatmin etmek yerine, kuşkuya ve içsel bir buhrana sürüklemişti.
El-Munkız, sadece bir entelektüel otobiyografi değil; aynı zamanda insan zihninin, kesinliğe ulaşmak adına geçirdiği imtihanların ve yanılgıların hikayesidir.
Gazalî'nin yaşadığı buhran, bugünün bilgi çağında yaşayan bireyin krizine ürkütücü biçimde benziyor.
Gazalî, bilginin türlerini ayırarak hakikate götüren bilginin peşine düşmüştü. Döneminin hakikate ulaşma hususunda iddia sahibi ana akım 4 yönelimi olan kelam, felsefe, Batınilik ve tasavvufu inceleyen Gazalî, bunlardan hiçbirinin hakikati bulamamış olması ihtimalini imkansız olarak ifade ediyor. Kimsenin temas edemediği bir hakikatten söz edilebilir miydi
Kelam, felsefe ve Batıniliğin ortak noktası hakikate akıl yürütme veya bilgi ile hakikate ulaşılacağını iddia etmesiydi. Bunun aksine tasavvufta hakikate ulaşmanın yolu akla başvurmak veya bilgilenmek değildir.
Duyusal bilgiye güvenemediğini, aklın da sınırlı olduğunu fark ettiğinde Gazalî, bu araçlarla hakikatin tamamına ulaşılamayacağını idrak etti. Onu asıl sarsan şey, elde ettiği bilgilerin güçlü temellere dayansa bile içsel bir kesinlik, bir huzur doğurmamasıydı.
"Sufilerin yaşadıklarını iddia ettikleri hal" içe dönük bir müşahede neticesinde elde edilen bir haldi. Ötekiler hakikat iddiasındakilerin aksine burada bir eyleme hali yani amel vardı.