Makam meselesi - 6

MAKAMDA FERDİYET

Makam, ferde sabit olmadığı gibi, ferd de makama sabit değil, o makam ferdiyetin şahs-ı manevisine aittir.

Mühim bir makama bugün filan şahıs münasip iken yarın bir başkasına nasib olur. Baki hakikatler fani şahıslara bina edilmez ve edilmemelidir. Şahıs, makamda çekirdek olup çürümeli, mana filizlerine vesile olmalı. Lezzetli üzümün hasiyetleri kuru çubuğunda aranılmaz. Makamdaki şahıs, ferdiyetiyle çubuk olmalı. Makamdaki manayı tecelli ve tezahür ettirmelidir.

MAKAMIN YETERSİZLİĞİ

Anlatılan manaya çoğu defa işlenildiği, bulunulduğu makam yetersiz kalır ve "kabiliyet-i makam kısa olduğundan, kısa kesiyoruz.",1gibi veya "Kalp istiyor ki şu definelerde gizli olan elmasları göstereyim. Fakat ne yapayım makam kaldırmıyor. Başka vakte ta'lik edip o kapıyı şimdi açmıyorum."2, gibi.

Sanılmasın ki makam her zaman kifayetsiz, asla! Sadece makamın makamı değişir, o kadar. Yeter ki anlatılacak mana, asıl bağlamıyla irtibatı bütün olsun, dağılmasın.

Makam, makamını bulmazsa, anlatılanın kıymeti anlaşılmaz. Kalb kalbe muhatap olmazsa, makam da makama hitap edemez.

MAKAMA İKİ TARAFLI TAHAMMÜL

Makama tahammülün iki tarafı vardır, biri o makamdakinin bulunduğu manaya tahammülü ve onunla vazifeyi yapması, diğeri de muhataplarının o makamdakine olan muamelesidir.

Talebe, üstadının makamını ulvî görmekle hüsn-ü zannını ve hatta sadakatini ortaya koyar ancak bunda ölçüyü aşmamak gerek. Şeyhi uçuran mürididir, hatasına düşmemek gibi.

Bediüzzaman'ın, ağabeyi Molla Abdullah ile yaptığı muhavere buna misaldir.

Molla Abdullah, şeyhi Hazret-i Ziyaeddin'in bütün ulumu bildiğini, kâinattaki kutb-u a'zam gibi her şeyden haberdar olduğunu ifade eder.

Bediüzzaman ona mübalağa ettiğini, hakiki Ziyaeddin'ini değil, hayalinde büyüttüğü Ziyaeddin'i sevdiğini ifade eder. Kişiyi hakikî sevmek, abartmadan, hakikî makamına münasib muhabbet göstermek, hayaldeki beklentiler bulunmadığı durumlarda o muhabbetten vazgeçmeyip asıl olan şahsiyete bağlanmak, gösterilmesi ve yapılması gereken bir hâldir.3