Hong Kong'da yoğun ve canlı bir enerji var, herkes telaşlı görünüyor. Burada 15-20 yıldır yaşayan Türklerle de tanıştım, onlar eskiden çok daha dinamik bir hayatın olduğunu şimdi biraz sakinleştiğini söylüyorlar. Oysa bana göre, Çin'e bağlı özel idari bir bölge olan Hong Kong'da (kendi hukuk sistemi, para birimi ve pasaportu var) zaman olağanüstü bir hızla ilerliyor: insanlar ya bir yere gidiyor ya da bir yerden dönüyor. Başıboş gezenler sadece turistler, onlar da bir an önce şehir manzarası görme veya benzeri bir deneyim yaşama telaşında. Bir hafta boyunca kendimi bir çizgi romanda (elbette bir manga) hissettim. Sanki her şey iki boyutlu bir çizgi roman estetiğine bürünmüş gibi tuhaf bir lezzet taşıyordu.
Hong Kong, Çince'de 'tütsü kokulu liman' anlamına geliyor; yalnızca bir ticaret merkezi değil, aynı zamanda geçmişle geleceğin, geleneğin ve modern yaşamın iç içe geçtiği bir şehir. Saat endüstrisi ise küresel ekonomik belirsizlikler ve pandeminin gölgesinde yoluna devam ediyor, tıpkı fuardaki kalabalığın hem nostaljiye hem yeniliğe kucak açması gibi. Her şey dönüşüyor ama bazı şeyler hiç değişmiyor. Hong Kong'da hoşuma giden ana duygu şu oldu: temel ihtiyaç maddesi olmayan çoğu mekanik olan saatler bizi bir araya getiriyor ve birçok başka duyguyla birlikte saatler üzerinden zamanı ve insanı yeniden değerlendirme fırsatı sunuyor.
Saat deyip geçmeyelim, sayısal veriler bu ticaretin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor: Hong Kong, 16,8 milyar USD gelir ile saat ihraç eden ülkeler arasında ikinci sırada, ilk sırada İsviçre (27,5 milyar USD) var, sonra Çin (9,5 milyar USD) ve Japonya (3 milyar USD) geliyor. Dünyanın dört bir yanından saatler buraya geliyor ve buradan tekrar dünyaya gönderiliyor. Hong Kong, özellikle Çin'e yönelik saat ticaretinde önemli bir dağıtım merkezi. İsviçre'den gelen saatlerin önemli bir bölümü de Hong Kong üzerinden Çin'e ve diğer Asya pazarlarına dağıtılıyor. Yüksek teknolojinin ve yapay zekanın büyük ilgi gördüğü bir zamanda geleneksel saatlerin bu kadar güçlü bir pazar ilgisi görmesi, insanların sanata, zanaata ve duygusal değerlere önem verdiğini gösterir. Bu nedenle saat fuarları bir pazar yerinden öte, yeni bir değer sisteminin bir kutlamasına dönüşüyor. Bazı insanlar, hızlı bir dünyada kalıcılık, geleneğe saygı ve kişisel bir ifade arayışı (aklıma gazeteler ve kitaplar da geliyor) içindeler. Bir saat satın almak sadece lüks bir harcama değil, aynı zamanda bir mirasın parçasını edinmek, bir anıyı somutlaştırmak ve kişisel bir duruşu sergilemek anlamına geliyor.