Özne olmak

Günümüzde özgürlük önemli bir arayış, bir istek olarak; insanların amaç ve arzu listesinin hep en üst sıralarında kendine yer bulmuştur. Bu bağlamda sürekli bir özgürlük arayışı da beraberinde gelmiştir. Belki doğal bir istek olarak ortaya çıksa da bu içinde yaşanılan zaman dilimi ve daha çok Batı için kullanılsa da dünyanın varmasını istedikleri nokta olarak 'özgür dünya' tabiri kullanılmakta ve bu özgür dünyaya ulaşmak emeli ile hareket edilmektedir. Ancak başta özgür dünya diye tanımlanan zengin ülkeler olmak üzere dünyayı sarsan hızlı bir köleleşme görülmektedir. Çünkü aslında bugün için özgürlük diye tanımlanan şey de bir nevi köleliktir. Her bir azası ile sisteme bağlanmış bir kişi nasıl özgür olabilir ki Adeta bir efendisi olmaksızın kendisinin gönüllü olarak sömürülmesi ile mutlak bir köledir. Madde ve mana bağlamında hiçbir bağlayıcılığı olmaksızın hatta çoğunlukla etrafında kendini zorlayan bir efendi bulunmadan bu duruma düşmektedir. pushfn('ads'); Çalışma hayatından sosyal hayata kadar her noktada bu özgürlük arayışı kısır bir döngüye dönüşürken ve giderek daha da bağımlı olmaya sürüklüyor. Aslında yaşamı salt bir şekilde mutlaklaştırma çabasının bir sonucu olarak her türden uğraşı, bu köleliğin yerleşmesine zemin hazırlamaktadır. Bu uğraşın yoğunlaşması giderek insanı özne olmaktan uzaklaştırırken kendini bir şeyin parçası olarak göstertmektedir. Ve bu parçaya karşı aşırı bir adanmışlık içerisine girerek insan kendini unutmaktadır. Sistem onu sürekli çalışarak kendini gerçekleştirmesi yönünde motive ederken çevresel bütün motifler bu gerçekleştirmenin gerek şart olduğunu işaret eder. İnsan bir noktadan sonra kendini adadığı parçanın kölesi haline gelir. Sadece bu hayatın maddi boyutu ile ilgili bir tıkanmışlık içermez aynı zamanda manevi alanı da dizayn eden bir keyfiliği ve bu keyfiliğin oluşturduğu katılığı da içerir. Bu nedenle giderek dünyadaki farklılıkların törpülenip her şeyi aynı dizgeye çekmek konusunda mahirleşen sistemin farklılıkları törpüleyerek; inançları, düşünceleri, kültürel dokuları, içsel çelişkileri, algılama, anlama, duyumsama ve tepki verme biçimlerini tek bir düzeye indirgemektedir. Dünyanın bütün köşelerinde aynı uygulama ile birbirinin kopyası haline gelen insanların gerçeklikle ya da kendilikle ilgili en büyük farkı diğerlerinden bir adım daha önde görünecek bir etkiyi yakalama hırsıdır. Özne olma kabiliyetini yitirmiş görece ferdi (bireysel) bir yaşam sürdüğü düşünülen zamane insanının aslında bir şeyin parçası olarak bir kütleye ait olduğunu ıskalamamak gerekir. Onun için sanal ile gerçekliğin arasındaki çizgi hızla incelmekte ve belirsizleşmektedir. pushfn('ads'); Sanki herkesin kendini var kıldığı, özne olduğu hatta kendi benliğini bulduğu yönünde bir algı ile karşı karşıyayız. Aslında bir yanılsamadan ibaret olan bu durum; insanın gönüllü olarak, bile isteye hatta çoğu zaman zorla talip olduğu kölelikten başka