Kasabanın yeni şerifi Alperen Şengün'ün portresi

Bir çocuğun ellerine basketbol topu değdiğinde, yalnızca bir sporla tanışmış olmaz; hayal kurmanın yeni bir biçimiyle de buluşur. Spor, çocuk gelişiminde çoğu zaman kitapların öğretemediğini öğretir: Disiplini, paylaşmayı, yenilgiyi kabullenip yeniden ayağa kalkmayı. Mahalle aralarında asılan derme çatma potalar, çoğu çocuk için yalnızca oyun değil; özgüven, kimlik ve geleceğe açılan bir kapıdır. İşte Alperen Şengün'ün hikâyesi de böyle bir kapının ardında başladı: Karadeniz'in şirin bir kentinden NBA'in en parlak ışıklarına uzanan bir yolculuk. Bu yolculuğa çıkmadan birkaç ara durağa uğramanın iyi olacağını düşünüyorum.

Bunlardan birisi belki de en önemlisi diyebileceğim basketbolun kültürel sahnesi olan görsel ve yazılı kaynakların yaygınlaşması ve ilham verecek şekilde erişiminin de kolaylaşmasıdır. Basketbol, uzun süredir yalnızca bir oyun değil; sinemanın, belgeselin, popüler kültürün de parçası. Michael Jordan'ın rol aldığı Space Jam, Kobe Bryant'ın "Mamba Mentality" felsefesini anlatan belgeselleri ya da son yıllarda dünyayı kasıp kavuran The Last Dance… Hepsi, çocukların hayal dünyasında basketbolu yalnızca bir spor değil, bir yaşam ideali olarak konumlandırdı. Kareem Abdul-Jabbar'ın entelektüel mirası, Jordan'ın rekabet tutkusu, Kobe'nin yorulmaz çalışma ahlakı-tüm bu figürler, dünya genelinde gençlere olduğu gibi Türkiye'de de Alperen'in kuşağına yol gösteren işaret fişekleriydi.

12 Dev Adam'ın gölgesi bugün basketbol topunu elinde tutan her gencin üzerine "neden olmasın" diye düşen bir umut ışığıdır. Türk basketbolunun kolektif hafızasında 2001 yılının ayrı bir yeri vardır. Abdi İpekçi Spor Salonu'nda İstiklâl Marşı'nı haykıran binlerce kişi, milli takımın Avrupa Şampiyonası'nda finale yükseldiği o anı unutmadı. Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur, İbrahim Kutluay ve arkadaşlarının "12 Dev Adam" olarak hafızalara kazındığı bu dönem, yalnızca bir sportif başarı değil; bir kuşağın basketbola yönelişiydi. O gün televizyon başında büyülenmiş çocuklardan biri de belki Alperen Şengün'dü; henüz birkaç yaşındaydı ama o ruh, sonraki yıllarda Türkiye'nin yeni yıldız adaylarını besleyen bir kaynak oldu.

Giresun'dan Houston'a uzanan bu yolculuk, istikrarlı ve azimli, adım adım yürüyen ve büyüyen belki çok daha iyi noktalara gidecek bir kariyer. Bu yolculuğun ilk adımlarını Alperen, 13 yaşında Bandırma'nın altyapısında attı ve kendini gösterdi. Henüz 18 yaşında Beşiktaş formasıyla Türkiye Ligi'nin MVP'si seçilmesi, onun yalnızca bir genç yetenek olmadığını, bir "gelecek vaadi" değil, bugünün oyuncusu olduğunu kanıtladı. 2021 NBA Draft gecesi ise bu yolculuğun dönüm noktasıydı: Oklahoma City Thunder tarafından seçildi ama hemen Houston Rockets'a takas edildi. O gece, Karadeniz kıyılarında başlayan hikâye artık dünya sahnesine taşınmıştı.

NBA'deki ilk sezonunda pota altındaki çevikliği ve pas yeteneğiyle dikkat çekti. Ardından 2023'te triple-double yapan en genç pivot ünvanını aldı, 2024'te San Antonio Spurs karşısında 45 sayıyla kariyer rekorunu kırdı. 2025'e gelindiğinde ise artık yalnızca bir gelecek vadeden oyuncu değil, NBA'in en üretken uzunlarından biri ve Houston Rockets'ın hücum merkezine yerleşmiş bir liderdi. Oklahoma Thunder nasıl SGA'in etrafına bir yapı kurdu ise Houston da Alperen'in etrafına bunu örmek için harekete geçti. Bu sezon All-Star olarak da bunu perçinledi.

Alperen, NBA'in en önemli organizasyonu olan All-Star Sahnesi ile bu istikrarlı yürüyüşünü adeta taçlandırıyordu. Ve sonunda, 2025 NBA All-Star… Yıllar sonra Mehmet Okur'un ardından sahnede yeniden bir Türk oyuncu vardı. Üstelik bu kez 22 yaşında, "en genç Türk All-Star" ünvanıyla. Nikola Jokić, Anthony Davis gibi yıldızların gölgesinde değil; onlarla aynı sahneyi paylaşarak, hatta pasları ve bitirişleriyle alkış toplayarak. Alperen'in All-Star sahnesine çıkışı, yalnızca bireysel bir başarı değil; Türkiye'nin basketbol tarihine yeni bir sayfa eklenmesiydi.