Kalitesizlik Çağında Türkiye'nin Entelektüel Açmazları

Türkiye'nin yaşadığı temel sorun tek bir kelimeyle özetlenebilir: Kalitesizlik. Bu, yalnızca siyaset ve ekonominin çürümüşlüğünü değil; dilin yıpranışını, düşüncenin sığlaşmasını, entelektüel iklimin ikiyüzlülüğünü de ifade eder. Artık kanunların varlığı adaleti garanti etmiyor, kurumların tabelaları işlevi hatırlatmıyor. Kavramlar dolaşımda, ama içleri boşalmış durumda. Düşünce, nefes alacak alan bulamıyor.

Oysa entelektüelin asli görevi, huzur dağıtmak değil, rahatsız etmektir. Düşünce, aykırılığıyla kıymetlidir; konformizme teslim olduğu an, kendini inkâr eder. Türkiye'de ise entelektüel, çoktan rahatsız etme işlevini yitirmiştir. Üniversiteler, medya, sanat çevreleri… Hepsi iktidarın gölgesinde varlığını sürdürmeye alışmış durumda. Bağımsızlık değil, sadakat değer kazanıyor. Siyasetin kibri, dalkavuk bir entelektüel tipini besliyor. Böylece düşünce damarlarımız tıkanıyor, derinleşme imkânı ortadan kalkıyor.

Türkiye'nin siyasal kültürü uzun zamandır vasatın iktidarına yaslanıyor. Bu, sadece yöneticilerin niteliksizliğiyle açıklanamaz; bir zihniyet meselesidir. Burada iktidar, bilginin, kültürün ve tefekkürün değil; propaganda, slogan ve hamasetin eseridir. Bu yüzden iktidar sahiplerinin derin bilgiye ihtiyacı yoktur. Kaybedenler dediğimiz, sistemin dışında kalan bağımsız entelektüeller ise geniş ve derin bir bilgiye sahip olabilir; ama onların çabası görünmez kılınır. Türkiye'de derin bilginin hazzı, hep marjinal addedilenlerin payına düşer.

Bu manzaranın toplumsal kökü de düşünceyle kurduğumuz sorunlu ilişkide aranmalıdır. Düşünmek, yüzleşmek, hesaplaşmak acı vericidir. Rahatını korumak isteyen toplum, düşünceden kaçar. Eleştiri, hainlik veya kötümserlik olarak damgalanır. Böylece felsefesiz, eleştirisiz bir iklim oluşur. İdeoloji, bu boşlukta zehir gibi işler; kalabalıkları hipnotize eder. Tarih ve hafıza da bu iklimde yeniden yazılır; resmi söylemin dışında kalan her şey itibarsızlaştırılır. Yalan, gerçeğin yerini alır.

Bir başka açmaz da dil ve çeviri meselesidir. Türkiye'nin entelektüeli, çoğu zaman yanlış tercümelerin ürünüdür. Kavramlar bize yabancı bir dilden gelir; özünü kaybeder, anlam kaymasına uğrar. Bu yüzden düşünce, ikinci el kalmaktan kurtulamaz. Entelektüel kendi yolunu bulmak, kendi tecrübesinden yeni kavramlar üretmek zorundadır. Aksi halde hep taklitçi kalacaktır. Ama bu yol, bedeli ağır bir yalnızlığı beraberinde getirir. Göze batan gözden çıkarılır; kendi yolunda yürüyen dışlanır. Türkiye'de düşünür ya susar ya sürgünle tanışır.