Geldik gitmeye

"Dünyaya geldim gitmeye, hüsn ile ân seyretmeye" Erzurumlu İbrahim Hakkı Lügatlerde, "Hemhâl"; "Aynı halde olan, durumları birbirine benzeyen" demektir. Farsçada hem, başına geldiği kelimelere "-daş" anlamı katar. Hemcins aynı cinsten olan, hemdert ise aynı derdi paylaşan anlamına geliyor. Fakat en güzeli hemdem. "Aynı anı, aynı nefesi paylaşan" demek diye geçiyor. Bugünler de böyle bir şeyi bulabilmek maden bulabilmekten daha zor olsa gerek onun için herkes kendi derdinde, kendi yoksuzluğunda, çaresizliğinde kayboluyor. Anlamanın ortadan kalktığı bir yerde anlaşılmak elbette tedavülden kalkmış olur. Anlaşma zemininin olmadığı yerde, her şey beyhude bir döngüdür. Hâl böyle olunca birçok kayıp ruhtan bahsedebiliriz. Hatta Ivo Andric'in betimlemesini ödünç alarak ifade etmeye çalışırsak, durum şöyle: "Herkesin sözlerinde bir acılık ve ona eşlik eden karanlık bir keder havası vardı." Bu bize hiç kimsenin olduğu yerde olmadığı ve olduğu yerde olanların da hayatlarında renk bulamadıklarını gösteriyor. pushfn('ads'); İnsanımız giderek içine doğru çekiliyor ve orada yaşamaya çalışıyor. Ya da yaşamaktan vazgeçiyor. Yavaş yavaş kavgalarını, hayallerini, hayal kırıklıklarını ardına bırakarak kendini çekiyor. Son zamanlarda bu zamanın yıkıcılığı karşısında, içine çekilen insanların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Sanki neresinden tutsan elinde kalan bir yaşam biçimi insana dayatılıyor ve üstüne bir de bunu canla başla savunan insanların gerekçesiz gevezeliği ne kadar da yorucu oluyor. Ne yapmaması gerekiyorsa hepsini yapan, yapması gerekenlerin hiçbirini yapmayan üstelik her şeyden o kadar emin bir şekilde "garanti" bir hayat yaşadıklarını düşünenlerin saygısının çokluğu, kalabalıklarını ve küstahlıklarını da ekleyince insanın çekilmekten başka ne çaresi olabilir ki Kibrin sarıp sarmaladığı vasat altılığın makulleştiği ve de makul tip tanımlamasına uyanların yüceltildiği bir yerde kiminle hemdem olunabilir ki Kimsenin kimseyi aratmayacak kadar bayağılaşabildiği bir zamanın insanı olmak bazı ruhlar için ağır gelmektedir. Onlar halen daha olması gerekenin olması hususundaki inançlarını korusalar da her geçen gün daha da yalnızlaştıklarının farkına varıyorlar. Sren Kierkegaard'in ifadesi ile; "Bilinç ne kadar artarsa umutsuzluk da o kadar şiddetlenir." Geçenlerde vefat eden Teoman Duralı'nın da bir röportajında ifade ettiği gerçeğin altında bu bilinç düzeyi yatmaktadır. Ne yapılabilir ki Ya alışacaksın ya da uyum sağlayacaksın olmadı aklından olacaksın. Başka bir seçeneğin kalmadığı giderek tımarhaneye benzeyen bir yaşantıyı nasıl kaldırabilir içinde sızısı dinmeyenler! Bu sızıya hangi merhem çare olabilir ki pushfn('ads');