Akışta kaybolan özne

Sürekli zamanın hızlı değişiminden ve bu değişimin hayatın her alanını kapsadığından bahsediyoruz. Bu kaçınılmaz bir şekilde gelip gündemimizin önemli bir bölümünü işgal ediyor. Elbette herkesin kendince birtakım tespitleri var ve bu tespitler çerçevesinde çözüm önerileri de oluyor. Çoğu zaman bu değişimlerin etkisinden kaçmak pek mümkün olmuyor, bir şekilde gelip hepimizi bir yerlerde buluyor. Kimimiz bu etkilere karşılık verebilirken kimimiz gönüllü kimimiz farkında olmadan akışın içerisinde kapılıp gidiyoruz. Belki de günümüzde herkesin, kendini özgürce tasarladığını düşündüğü kendince dizayn edilmiş hayatlar yaşıyor oluşumuz dahi bu zamanın bize yansımasıdır. Ne kadar kendini bundan koruduğunu düşünen varsa onlar da bir şekilde bu sürecin içerisinde kendilerini yeniden imal ediyorlar. Belki adlandırmak noktasında farklı davranıyorlar ama herkes ve her şey az çok bu gidişattan nasipleniyor. Çok fazla proje odaklı yaşam önerileri, sınırsız bir öz üretim imkânına (kendine güven, yeniden var etme vb.) sahip olduğu yanılsaması ile hareket ediliyor. Oysa bir insanın varlığını, değerini eşyaların sahipliği değil insanla olan münasebetlerinin kalitesi ve eşyayı konumlandırış biçimi belirler. Ancak bu yanılsamanın giderek yaygınlaştığı görülüyor. Bu da herkesi bir şekilde düzenin arzuladığı noktaya taşıyor. Orası ise küresel sistemin vesayetidir. Onun diktaları ile yaşamadır. pushfn('ads'); Küresel düzen bütün toplumsal katmanları, inançları ve onların bütün fraksiyonlarını, kültürleri kendi içlerinde işlevsizleştirerek kendine doğru sömürmek hususunda ciddi bir muvaffakiyet sağladığı çıplak gözlerle görülebilecek kadar belirgindir. Bu sömürü biçimi o kadar belli belirsiz hatlara sahiptir ki muhatapları için hep başka bir kapıda aranan yabancı mesafesindedir. Onun için herkesin bir şekilde öğütülmeden haberli olduğu ancak bu öğütülmenin önüne geçilmesini kendi elleri ile imkânsızlaştırmaları da bu nedenledir. Bu kendini dizaynın bir neticesi olarak ortak bir karara ve eyleme geçebilmek pek imkân dâhilinde değildir. Yalnızlaştırılan insanın "biz" olabilme ihtimali yoktur. Kalabalık içerisinde olabilir, kütlenin bir parçası olabilir ama ne kendi olabilme ne de "biz"in içinde anlamlı bir "ben" olarak kalabilme şansı yoktur. Kendi olma imkânından yoksun olduğu için kendi ihtiyaçları doğrultusunda bir yaşamı yoktur. Her şey kütlenin bekası ve sistemin devamı içindir. Bu sebeple kendini bulabilmesi, bir özneye dönüşebilmesi için hiçbir aralık bulamayacağı şekilde kendine uzak düşmüştür. Aslında alışkanlıklarını kendi zannettiği için varlığı sürekli edilgen bir haldedir. Onun için hiçbir şeye itiraz