Bize gelmeyen finansal piyasalara biz gitmeliyiz!

Hatırlarsanız bundan 7-8 yıl evveline kadar döviz ile borçlanma gayet normal bir haldi. Hatta bu işin zirvesi 2010-15'ler döneminde Türkiye'de Japon Yeni ile borçlanmak ticaretin tabii halinden sayılmaya başlanmıştı. Biraz orta boyu geçmiş KOBİ'lerimiz yabancı para cinsinden neredeyse maliyetsiz borçlanma fikrine çok hızlı ayak uydurmuşlar, pek de sevmişlerdi.İşte o vakitlerin akabinde yazdığım bir makalede ve yaptığımız konuşmalarda bu işin büyük sorunlara yol açabileceğini kurun her zaman aynı trendi vermeyeceğini ifade ederek; bu şekilde borçlanmanın KOBİ'ler ve ülke ekonomisi için büyük risk olduğunu, doğru yolun borsaya açılmak olduğunu yazmıştık. Patronların şirketini ve kârı başkası ile paylaşmaya yanaşmaması, durağan döviz cinsi kredilerin cazibesi ile harmanlanınca özsermaye kredi oranı durağan kura rağmen 60-70'lerde olan şirket patronlarının keyfi yerindeydi. Nitekim gün geldi kur fırladı o şirketler tepe taklak oldu bir sürü batak, kayıp yıllar, emekler oluştu. Kavga bittikten sonra gelen polis edasıyla, devletimiz de en sonunda ihracatçılar hariç döviz ile borçlanmayı yasakladı ki bir daha bu senaryo önümüze çıkmasın, geç de olsa çok iyi yapmıştı. O dönem döviz kredili şirketleriniz sizin sandığınız gibi size ait değil, kreditörlerindir diye her mecrada ifade ederken gün geldi borsaya kote olmada şirketlerimiz yarışır hale geldiler. Şükürler olsun bu çok iyi bir gelişme, memnun muyuz Memnunuz elbette Bu noktada düzenlenmesi gereken konular var elbette ama bu yazının konusu bu değil.Borsa İstanbul'a açılan şirketlerimiz hatta çok kaliteli şirketlerimiz var. Artık vites yükseltmeliyiz.BİZE GELMEYEN FİNANSAL PİYASALARA BİZ GİTMELİYİZ! Nasıl olacak bu iş derseniz Artık şirketlerimizin ana hedefi ve ana akımı ABD borsalarında (sonra diğer) şirketlerini yatırımcılara sunması olmalıdır. Böylelikle ülkemizin aradığı doğrudan yatırımı "dolaylı doğrudan yatırım" olarak ara formülle elde etmeye başlarız, şirketlerimiz ucuza sermaye imkânı bulur, hatta bu ortaklardan stratejik olanları da çıkacaktır. Bizim şirketlere yeni pazarlar, yeni fikirler, yeni bakış açısı kazandıracaktır.NASIL OLACAKTürkiye'de bu hizmetleri sunan finansal danışmanlık şirketleri eskiye nazaran arttı. Kabaca bilgi vermek gerekirse;ADR (Amerikan Depositary Receipts), yerel borsalarda işlem gören herhangi bir hisse senedinin, ülke dışındaki piyasalarda (genelde New York veya Londra borsalarında) alınıp satılmasını kolaylaştıran "depozit makbuzu"dur. Örneklendirelim; mesela Türkiye'de "Enerji A.Ş" isminde bir firma var diyelim (firma ismi uydurmadır). Firmanın hisse senetleri İMKB'de işlem görüyor. Ve firma yurtdışı piyasalarda da, özellikle ABD'de de hisse senedi satıp yeni projeleri için sermaye edinmeyi planlıyor. Bu noktada şirket ABD'de mukim "yatırım bankası" aracılığı ile ADR denilen sertifika yoluyla bu işlemi gerçekleştirir. "Yatırım bankası", İngilizce "Investment Bank") önce, hisse senedini satacak firmayı inceliyor ve değerlendiriyor. Yurtdışından (bu örnekte, ABD'den)