'Silahları yakmak'
Dün Türkiye için tarihi bir gündü. Kendini feshettiğini ve silah bıraktığını açıklayan PKK, yeni adıyla "Barış ve Demokratik Toplum Grubu" olarak silahları yaktı ve bir ilke imza attı. O çok bilinen "silahları gömmek" yerine "silahları yakarak" dünyaya anlamlı bir mesaj verdi.
Böylece yine ilk kez bir "isyan örgütü" 150 yıllık ezberi bozdu ve "birlikte yaşama" dönemine hazır olduğunu gösterdi.
Doğrusu bu noktaya da kolay gelinmedi. "Her şey olan ama Kürt olamayan" ve yüzyıl önce temelleri atılan "tek tipçi" paradigmadan, ret ve inkârın bittiği, Türk-Kürt kardeşliğinin devlet katında karşılık bulduğu bir paradigmaya geçiş hiç kolay olmadı.
'ÇÖZERSE ERDOĞAN ÇÖZER'
Örgütü dönüştürmek kadar inkârcı devlet paradigmasını da değiştirmek gerekiyordu. Başta rahmetli Turgut Özal olmak üzere birçok siyasetçi bu konuda çaba harcadı ama başaramadı. Nihayet 2002'de iktidara gelen AK Parti ve lideri Recep Tayyip Erdoğan, başta "Kürt Sorunu" olmak üzere, ülkenin çözümsüz bırakılan bütün sorunlarıyla yüzleşmenin düğmesine bastı ve 8 Ağustos 2005'te o tarihi açıklamayı yaptı:
"Kürt sorunu benim sorunumdur."
Ardından açılım veya adına çözüm süreçleri denilen birçok girişim geldi. Önemli adımlar atıldı. Özellikle 2013'te kamuoyuna açıklanan "çözüm süreci" sahici bir çıkıştı ve umut da yarattı.
O günlere giden süreçte Kürt siyasetinin simge isimlerinden Leyla Zana şöyle diyordu:
"Asker çözer, polis çözer, yargı çözerle bu iş olamaz. Bu işi Erdoğan çözer."
Toplumda büyük umut yaratan bu sürecin Suriye'de emperyalistlerin sunduğu "havuç" uğruna nasıl heba edildiğini artık herkes biliyor. İlgili herkes ödenen ağır bedellerden dersler çıkardı ki, sonunda "Terörsüz Türkiye" sürecine gelindi.
Zana'nın dediği gibi çözümün lideri yine Başkan Erdoğan'dı. Ama bu kez yalnız değildi ve yanında gerçekten tarihin seyrini değiştiren çıkışlarıyla ezber bozan MHP lideri Devlet Bahçeli vardı.
Özellikle Bahçeli'nin ilk Öcalan çağrısı, "kurucu önder" çıkışı, ardından Türk-Kürt kardeşliğine ilişkin, "Türk ile Kürtlerin birbirini sevmesi her iki taraf için hem dini hem de siyasi bir farzdır" benzeri analizleri sürecin bugünlere gelişin taşlarını döşedi.
Öcalan ve örgütünün verdiği karşılıklar da bir o kadar ezber bozucuydu. Dışarıdaki birçok ülke, içerideki birçok siyasi aktör, hatta çevre, işlerin bu kadar hızlı gelişeceğine, 50 yıllık terör örgütü PKK'nın silah bırakacağına, küresel bağlantılarını koparacağına inanmıyordu. Daha doğrusu inanmak istemiyordu.