Başta Suriye Milli Ordusu olmak üzere bütün muhalefet güçlerinin Esad rejimine karşı harekete geçmesi, Halep'ten Hama'ya uzanan hatta etkili olmaları, burada eli olan bütün ülkeleri teyakkuza geçirdi.
Gidişattan rahatsız olan Rusya ve İran harekete geçmenin yollarını ararken, ABD ve İsrail ise hem memnun hem de süreci kaygıyla izliyor. Kaygıyla izliyorlar; çünkü son hamlenin bir ayağında da Türkiye'nin desteğiyle yürütülen PKK-YPG operasyonları var.
O operasyonların Tel Rıfat'tan Münbiç'e, sonra da Fırat'ın doğusuna yönelme ihtimali ABD Başkanı Trump'ı bilemem ama CENTCOM ve İsrail'i hiç memnun etmeyecek.
Trump'ı ayırdım; çünkü durumu biraz farklı. Daha önce de Trump bu bölgeden çekilmek istemişti. Şimdi Çin nedeniyle bu daha da gerekli görünüyor. Başka bir gerekçe de Trump'ın, ilk başkanlık döneminde devlet dışı ve terör örgütleriyle ilişki kurmayacağını açıklamış olması ve gereğini yapamamasıydı. Bu kez yapar mı bilemem ama önünde bir handikap daha var; Trump da ekibi de sağcı hatta aşırı sağcı ideolojiye sahipler ve dünyada da öyle algılanıyorlar.
Zaten ABD'de Demokratlar solcu, Cumhuriyetçiler sağcı diye klasik bir ayrım vardı ama bu ayrım, Trump ve ekibiyle birlikte çok daha derin bir kutuplaşmaya dönüştü. Son iki seçimde bu durum daha da sertleşti.
Trump'ın özellikle "Amerika'yı Yeniden Büyük Yap" (Make America Great Again) sloganıyla yola çıkması, göçmen karşıtlığı, beyaz üstünlüğünü savunan gruplarla yakın ilişkisi, sol gruplara sert çıkışı, sıradan milliyetçi seçmenler kadar aşırı sağcı kesimlerin de ilgisini çekti.
İşin daha ilginç yanı Trump ve kabinesinde yer alan aktörlerin bırakın Antifa gibi sol grupları, Demokratları bile "komünist" diye suçlamasıydı. Son günlerde ABD'nin gündeminde daha çok bu tür tartışmalar var.
Şimdi merak edilen sağcı Trump ve aşırı sağcı ekibinin, Suriye'de DEAŞ bahanesiyle ittifak yaptıkları "Marksist-Leninist" PKK-YPG örgütüne nasıl bakacağı
Demokrat Biden'ı bile "komünist" ilan edip tehlikeli bulan Trump, acaba başlarına ABD'nin ödül koyduğu PKK'lıları "kahraman"