CHP'nin Bolu Kampı'na yine siyaset değil polemikler ve "yalnızlık" tartışması damgasını vurdu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kendi siyasi yolculuğu yerine ya "yolsuzluk" iddiasıyla tutuklu Ekrem İmamoğlu'nun "emanetçisi" gibi ya da CHP'nin trolleşen yazar ve akademisyenlerinin "dayatma" siyasetine teslim olan bir aktör gibi davranıyor. Üzerine yapmış bu görüntüyü değiştirmeye yönelik bir çabası da yok.
Başkan Erdoğan, dün İstanbul'da düzenlenen 11. Enerji Verimliliği Forumu'nda Özel siyasetine yeni bir tanım buluyordu: "Uzaktan kumandalı siyaset..."
Bu gerçeği Özel'in her siyasi hamlesinde görmek mümkün. Dayatmalar o kadar etkili ki, Milli Mücadeleyi yöneten Meclis'i tipik bir marjinal parti gibi boykot etmeye kadar vardırdı ve tarihe geçti. Boykotla Başkan Erdoğan'ı yalnızlaştırma hesabı da tutmadı hatta tam tersine döndü.
Ortaya çıkan Başkan Erdoğanlı muhalefet fotoğrafı hem Özel'i hem de onu marjinal tavra sürükleyen yazar ve akademisyenleri adeta çıldırttı.
Kimi DEM Parti'ye "teslimiyetçi" diye saldırdı kimi dün öve öve bitiremedikleri Ahmet Davutoğlu'na, Ali Babacan'a, Musavvat Dervişoğlu'na "Bu sağcılara zaten güvenilmez" diyerek işi hakarete kadar vardırdı.
Aslında CHP üzerinden siyaset mühendisliği yapanlar farkında olmadan bir gerçeği ifşa etti. Ortada sahici bir muhalefet aksı oluşmadığını, sadece "AK Parti düşmanlığı" üzerinden "şeytanla" bile ittifak yapabileceklerini gösterdi. Tıpkı geçmişte PKK ve FETÖ'yle yapılan adı konmamış ittifak gibi. Altılı Masa bunun somut örneğiydi.
Anlaşılan hiç ders alınmamış ki "değişim" diye yola çıkanlar bile hala Türkiye'nin nasıl değiştiğini ve dünyanın nasıl bir altüst oluştan geçtiğinin farkında değil. Öyle olmasıydı bugünün genç CHP'li aktörleri, son 70 yılda önceki CHP liderlerinin yaptığı, yüzde 50 civarında halk desteği alan Menderes'ten Demirel'e Özal'dan Erdoğan'a uzanan "sağcı" liderleri "diktatör" ya da "gayri meşru" ilan etme hatasına düşmezdi.
Bugün Özgür Özel CHP'si de aynı kısır döngü içinde