Ne kadar siyasi makyaj yapılırsa yapılsın, tarihi bagajı zaten ağır olan CHP'nin sırtına şimdi öyle bir yük bindi ki... Emanetçi siyasetçilerin, fondaş medyanın, hatta Batı başkentlerinde lobi kapılarını aşındıran İstanbul sermayesinin bile altından kalkamayacağı cinsten bir yük bu. Ne yapsalar bu gömlek artık dar geliyor.
Dosyada ne ararsan var: "Suç örgütü yöneticiliği", "irtikap", "rüşvet", "nitelikli dolandırıcılık", "kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek", "ihaleye fesat karıştırmak"... Suçların saymakla bitmediği, her gün yeni bir itirafın patladığı devasa bir kara deliğe dönüşüyor bu dosya.
Ve bu girdabın tam ortasında CHP'nin "kurtarıcısı" ilan edilen Ekrem İmamoğlu var. Her hatası görmezden gelindi, her adımı "vizyon" diye pazarlandı. Şimdi ise faturası sadece partisine değil, ülkenin siyasi hafızasına da kesilecek kadar ağır.
Bu faturayı Özgür Özel'in "üç maymun" stratejisiyle ya da gazetecilikten çok PR'a benzeyen fondaş manşetlerle ödeyemezsiniz. Bu yük, öyle "alicengiz siyaseti"yle taşınacak cinsten değil. Rahmetli Cem Karaca ne diyordu:
"Hayvan terli... Bu yem yenmez bile bile!"
Ve bu daha başlangıç. Henüz "VIP hat" kısmına gelmedik bile. Onu bir sonraki yazıya bırakalım. Şimdi sizi 15 Temmuz 2016'ya, Türkiye tarihinin en karanlık gecesine götürmek istiyorum.
O gece herkes sınandı. Kimi kahvesiyle izledi, kimi şampanya patlattı. Kimi ise Başkan Erdoğan, Devlet Bahçeli ve milyonlarca insan gibi ölümüne direndi.
Peki CHP'nin "şehir efsanesi kahramanı" Ekrem İmamoğlu ne yaptı
Bir dönem bu çok tartışıldı. Kimileri "Yurtdışına kaçtı" dedi, kendisi inkâr etti. Ama hâlâ net bir cevap yok. Bildiğimiz tek şey, eşi Dilek İmamoğlu'nun sosyal medya paylaşımlarıyla gecenin ruhuna ne kadar "uygun" bir tepki verdiği "Sokaklara dökülen bu halka akıl fikir diliyorum" ve hemen ardından "Ülkemin beyin ölümü gerçekleşmiştir.