İçerideki Demirtaş umutlu dışarıdaki CHP'liler umutsuz

Başkan Erdoğan'ın iç cephe açıklaması ve MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin Öcalan'a çağrısıyla başlayan "terörsüz Türkiye" çıkışı ezber bozmaya devam ediyor. Terör örgütü PKK'nın karara uyacaklarını duyurması, "kapsamaz" denilen YPG'nin hızlı bir biçimde "Suriye devletine entegre olacağız" açıklaması, arkasından Selahattin Demirtaş'ın "Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürtlerin de devletidir" sözleri, düne kadar ittifak yaptıkları muhalefet çevrelerini şaşkına çevirdi.
Bu baş döndüren barış dalgasına son olarak Leyla Zana da katıldı. Daha önce "Çözüm süreci buzdolabından inmeli" diye Zana bakın ne diyor:
"Temennimiz; kırılgan değil dayanıklı, geçici değil kalıcı bir çözüm iradesi için başta Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Bahçeli olmak üzere bu tarihsel zamanda 'ölüm değil yaşam' için inisiyatif alan herkesin üzerine düşen sorumluluğu kararlılıkla yerine getirmesidir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Barış berekettir. Hayattır."
Bu çıkışlar en başta CHP ve destekçilerini şaşırttı. Gerçi CHP Genel Başkan Özgür Özel kurumsal olarak sürece destek vereceklerini açıkladı ama CHP'ye destek veren aydınlar, gazeteciler gidişattan hiç de memnun değillerdi. Bir önceki çözüm sürecinde, "Silah bırakmayın ucuza gidiyorsunuz" diyenlerin yerini bu kez "öfkeli laikler"in "Demokrasi olmadan barış olmaz" sözleri aldı.
Niyet aynıydı aslında... Silahların bırakılması işlerine gelmiyordu. Oysa daha dün Altılı Masa'ya destek verilirken veya "kent uzlaşısı"yla İstanbul kazanılırken hiçbiri dönüp DEM Parti'ye "PKK ile ilişkinizi kesin" demedi, hiçbiri "PKK silah bırakmalı" diye dayatmadı ya da hiçbirinin aklına "Terör demokrasiyi zehirliyor" demek gelmedi.
Bu yüzden muhalif siyasetçilerin, aydınlar ve gazetecilerin ısrarla "PKK silah bırakıyor ama demokrasi yok" diye kaygılanmaları sahici ve samimi değil. O kadar değil ki utanmasalar