Aslında sadece son iki yılda değil, işgalci siyonist İsrail'in bölgeye bir hançer gibi saplandığı 1948'den beri bu sorunun cevabı aranıyor. Ortada BM kararları olmasına, onlarca ülke Filistin'i tanımasına rağmen o sorunun cevabı hep ortada kaldı.
Çünkü Filistinlilerin karşısında ABD ve Batı Bloku'nun desteğiyle pervasızlaşan, sonra da onları bile esir alan faşist bir siyonist yapı vardı.
Bu barbar yapı tarihinde ilk kez Gazze duvarına çarptı. O öfkeyle 7 Ekim sonrası dünyanın gözünün içine baka baka Gazze'yi yerle bir etti, 20'nci yüzyılın soykırım mağduru İsrail'i 21. yüzyılın en büyük soykırımcı devleti yaptı ama işe yaramadı. İki yıl gibi kısa sürede lanetli bir devlete dönüştü.
Bundan daha rezil bir durum olamazdı.
Bu aynı zamanda arkasındaki emperyalistler için de tehlike çanlarının çalması demekti. Çünkü dünyanın vicdan sahibi halkları sokaklara dökülmüş, Türkiye, İspanya ve Güney Afrika gibi onlarca ülke İsrail'le ilişkisini kesmiş, siyonist İsrail ve arkasındaki güçler sokağa çıkamaz olmuştu.
BM'de yalnızlaşma, Sumud gibi yüzlerce aktiviste barbarca saldırılar küresel isyanın ilk işaretleriydi.
Bütün bunlar İsrail'i ve destekçilerini yalnızlaştıran ve sıkıştıran çabalardı ve etkili de oldu.
Ancak asıl "koruyucu güç" ABD devreye girmediği sürece siyonist İsrail durdurulamıyordu. Bu açıdan ABD Başkanı Trump'ın ne yapacağı hem çok tartışıldı hem de merak edildi. Trump başından beri klasik ABD başkanlarından farklı bir tavır sergiledi.
ABD içinde büyük bir saldırı altında olmasına rağmen yer yer bu farklı yaklaşımını seslendirdi ama hayata geçirmekte hep tereddüt etti. Uçlara da savruldu. Ona rağmen Trump'ın bölgede farklı bir rol üstleneceğini ocak ayında yazanlardan biriydim: "Her şeye rağmen siyonist Netanyahu'yu durduracak tek isim Trump."
Sonra da şu notu düşmüştüm: "Gazze'de ateşkes ihtimali sanki Trump'ın İbrahim Anlaşmalarını bir yana bırakıp Filistin devletini de kabul eden bir noktaya geldiğini ve daha 'sakin' bir Ortadoğu istediğini gösteriyor."
Trump'ın bu konuda en güvendiği isim ise en zor zamanlarında kendisine destek olan ve "dostum" dediği Başkan Erdoğan'dı. Siyonist Netanyahu'nun yüzüne karşı Başkan Erdoğan'ı övmesi, "makul ol" diye uyarması, BM sürecinde aynı masada İslam ülkeleriyle buluşması, barış görüşmelerinde ısrarla Türkiye'den söz etmesi, övgüler düzmesi tesadüf değil, yeni bir yaklaşımın sonucuydu.