Dünyada ve bölgemizde yaşanan derin altüst oluşlara paralel iç siyasete de hareketlenmeler var. AK Parti ve MHP'nin 2024 yılında başlattıkları "terörsüz Türkiye" çıkışları, yeni anayasa arayışları "milli" devletleri nereye savuracağı kestirilemeyen küresel depreme hazırlığın bir işareti.
Aynı hazırlığı ne yazık ki ana muhalefet partisi CHP yapamadı. Tam tersine siyasetsizlik CHP'yi tarihinin en derin parti içi kriziyle baş başa bıraktı.
Milliyetçi merkezin ana partisi MHP dışındaki küçük milliyetçi partiler de tıpkı CHP gibi sıkıştılar ve "terörsüz Türkiye" projesine karşı çıkmak dışında yeni bir çıkış yapamadılar.
Bu tabloda ne yapacakları en çok merak edilen parti ise uzun yıllar "terör"ün gölgesinde siyaset yapan DEM Parti geleneği...
Bu geçmişe rağmen DEM Parti'nin önünde diğerleriyle kıyaslanamayacak kadar tarihi bir fırsat var. Şu gerçeğin altını bir kez daha çizelim: Başkan Erdoğan ve Devlet Bahçeli'nin başlattıkları "terörsüz Türkiye" projesiyle son 50 yıla damgasını vuran "isyan" bitti, isyanın örgütü PKK da kendisini feshetti.
Bu tarihi bir adımdı ve ancak "kurucu lider" Öcalan'la başarılabilirdi, öyle oldu. Böylece son 150 yılda yaşanan 29 Kürt isyanından çok farklı bir sonuç elde edildi: Türk-Kürt ortaklığı.
Birileri bunu geri döndürmeye çalışsa da artık çok geç. Geriye bir tek şey kalıyor, bu projeyi hayata geçirecek siyasetin, siyasetçiler tarafından anlaşılması ve hayata uygulanması. Bunun için de DEM Partili siyasi aktörlerin Öcalan'ın söylediklerini içselleştirmeleri gerekiyor. Bunun gerçekleşmediğini bir önceki çözüm sürecinde gördük. O dönem HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş dâhil hiçbir HDP'li, Öcalan'ın siyasi önermelerini sahiplenmedi. Oysa Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı çağrı o günkünden çok daha ileri ve kapsayıcı. Şu satırlar yeni bir siyaset öneriyor:
"Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK'nin güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır. Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır."