CHP siyasetinde Rıza Akpolat modeli

CHP, ikinci kez kurulduğu 90'lı yılları bir yana bırakırsak tarihinin belki de en zor döneminden geçiyor. Yerel seçimlerden birinci çıkmış Türkiye'nin en "güçlü" muhalefet partisi, ama ne yazık ki belediyelerdeki yolsuzluklarla başı dertten kurtulmadığı gibi parti içi kavgadan da başını kaldıramıyor.
En önemlisi de siyasetsizlikten tel tel dökülmesi... İç siyasette "aç-kapa" buluşundan sonra ürettikleri "kırmız kart" mucizesi bile işe yaramadı ve en başta "muhalif" gazetecilerin tepkisini çekti.
Dış politikada ise CHP'nin esamisi bile okunmuyor. Mavi Vatan, Libya, Karabağ ve en son Suriye siyaseti tam bir fiyaskoyla bitti.
CHP yönetimi bu büyük hayal kırıklığına karşı yeni bir siyaset üretmek yerine bambaşka işlerle uğraşıyor. Ya parti içi iktidar savaşıyla ya da Esenyurt Belediyesi veya en son Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'a yönelik cumhuriyet savcılığının başlattığı "yolsuzluk operasyonu"yla meşgul. Oysa bırakın CHP kadrolarını, sokaktaki insan bile Beşiktaş benzeri birçok belediyenin yolsuzluk iddialarıyla çalkalandığını bilir.
Bunu da en çarpıcı biçimde CHP İstanbul İl Kadın Kolları Başkan Adayı Gözde Karasu'nun şu sözleri anlatıyor:
"Hiç kimse Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat'ın eylemine destek vermesin. Belediyeyle alakalı yaptığı usulsüzlüklerden dolayı Rıza Akpolat'ın alınacağını hepimiz biliyorduk zaten."
CHP'liler uzun zamandır CHP'de siyasetin belediye eksenli yürütüldüğünü ve siyasetin finansmanının ağırlıkla belediyelerce karşılandığını biliyor. Bu bir siyaset modeli.
Yolsuzluk iddiasıyla gözaltına alınan Rıza Akpolat bu siyaset modelinin sadece son örneği. Akpolat, siyaset merdivenlerini hızlı tırmanırken, adı etrafında dönen iddiaların haddi hesabı yoktu. Hatta son günlerde CHP içi iktidar kavgasının flaş ismi olmuş ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun klasını anlatan "Pışık" çıkışıyla onun radarına yakalanmıştı. Bu, ikili arasındaki parti içi hesaplaşmanın ilk adımıydı. İkisi de gücünü siyasetten değil, "belediyeden"