"İslam'da ruhbanlık yoktur." sözü, sıkça tekrarlan klişelerdendir ve umumiyetle şu anlamlarda kullanılır: İslam'da din adamı sınıfı yoktur; Allah ile kulların arasına girecek bir zümre yoktur; İslam'da din adına otorite kuracak bir sınıf, hiyerarşik bir yapı yoktur; İslam'da manevî açıdan üstün/kutsal sayılabilecek veliler/salihler zümresi yoktur.
"Ruhbanlık" kavramını, âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde geçtiği şekliyle anlamaya çalışıp "İslam'da ruhbanlık yoktur." ifadesini mezkûr manalarda kullanmanın isabetli olup olmadığını birlikte tespit edelim. Hadîd Suresi'nin 27. âyetinde meâlen (alternatif mealler aşağıda zikredilmiştir) şöyle buyurulur: "Ona (İsa'ya) uyanların kalplerinde şefkat ve merhamet duygusu yarattık. Bir de onlar ruhbanlığı ihdas ettiler. Hâlbuki biz onlara böyle bir şeyi farz kılmamıştık. Onlar bunu, yalnızca Allah'ın rızasını kazanmak için yaptılar lâkin ruhbanlığın hakkını lâyıkıyla yerine getiremediler."
Bu âyet-i kerimeyi doğru anlayabilmek için şu soruların cevaplarını bulmaya çalışalım: 1. Ruhbanlıktan (rahbâniyyet) maksat nedir 2. Bu âyette ruhbanlığın ihdas edilmesi yerilmiş midir 3. Ruhbanlığın gereğini lâyıkıyla yerine getirmeyenler kimlerdir
1. Âyette geçen "rahbâniyyet" kelimesinin kökü, "şiddetli bir şekilde korkmak" anlamına gelen "ra-hi-be" fiilidir. "Rahbâniyyet", "korkan" anlamındaki "rahbân"a mahsus hâller ve eylemlerdir. "Râhib" ise şiddetli bir korku ile kendini ibadete veren kişi manasına gelir. "Ruhbân" da "râhib"in çoğuludur (Râzî). Tefsir kitaplarında yapılan nakiller, izahlar ve yorumlar bu kelimenin sahâbe ve tâbiûn uleması nezdinde özetle şu şekilde anlaşıldığını göstermektedir: Dünyadan el etek çekip toplumdan uzak bir hayat sürerek dağlardaki ya da çöllerdeki manastırlarda yaşayıp kendini tamamen ibadete vermek (Taberî, Mâverdî, Râzî; Kurtubî, İbn Kesîr). Tâbiûn müfessirlerinden Katâde, bu kelimeyi "Kadınlardan uzaklaşmak ve manastırlara çekilmektir." (Taberî, Mâverdî, Kurtubî) şeklinde açıklarken özellikle cinsel hayattan uzak durma anlamını vurgulamak istemiştir. Ayrıca Taberî, Hz. İsa'nın nübüvvetine samimiyetle iman etmiş olan bazı kişilerin niçin ruhbanlığı ihdas ettiklerine dair uzun rivayetler zikretmiştir. Bunların özeti şöyledir: Hz. İsa'nın nübüvvetine inanan müminler üzerinde Roma'nın baskısı artmış ve onların çoğu Roma Devleti tarafından öldürülmüştü. Geriye kalan az sayıdaki mümin, şehir hayatından uzakta yaşayacaklarına dair söz vererek canlarını kurtarmış, sonrasında dağlarda ve çöllerde yaşamaya başlamışlardı. Böylece manastır hayatı başlamış oldu. Şu hâlde bu âyette geçen "rahbâniyyet" kelimesi, başta evlenme yasağı olmak üzere ağır yasakların geçerli olduğu toplumsal hayattan tecrit edilmiş bir şekilde manastır hayatı yaşamak demektir.
2. Bazı âlimler, bu âyeti şöyle anlamıştır: "Onlar ruhbanlığı ihdas ettiler. (Sonra) Biz de o ruhbanlığı yalnızca Allah'ın rızasını kazanmaları için onlara farz kıldık." (Râzî, Âlûsî). Mâverdî, Hasan-ı Basrî'nin; İbnu'l-Cevzî de İbn Kuteybe'nin bu görüşte olduğunu bildirir. İbnu'l-Kayyım Medâricu's-Sâlikîn'de âyete böyle bir mananın verilemeyeceğini gramatik gerekçelerle açıklamışsa da tefsir kitaplarında alternatif bir yorum olarak bu şekilde bir mana umumiyetle zikredilmiştir. Bu yoruma göre önce onlar ruhbanlığı ihdas etmişler sonra da Cenâb-ı Hak ruhbanlığı onlara farz kılmıştır. Ayrıca Râzî şunu ifade etmiştir: "Âyette, Allah 'Onlar ihdas ettiler/bidat olarak kendileri başlattılar (ibtedeûhâ)' demekle, onların ruhbanlığını zemmetmemiştir." Râzî bu ifadesiyle "bidat" kökünden gelen "ibtedeûhâ" fiilinin olumsuz bir anlam içermediğini, yalnızca bu işi onların başlattığını bildirdiğini vurgulamıştır. Nitekim pek çok müfessire göre âyetin sonunda Allah'ın mükafatına nail olacağı bildirilen müminler, Hz. İsa'nın mesajına inandıktan sonra ruhbanlığı ihdas edip onun gereğini yerine getirenlerdir. Fasıklar ise Hz. İsa'nın mesajını tahrif eden ve ruhbanlığın gereğini yerine getirmeyenlerdir. (Taberî, Râzî). Kurtubî ise bu âyetin, devir bozulup insanlar ve dostlar kötüleşince toplumdan uzaklaşıp manastır ve evlerde uzlete çekilmenin mendup olduğuna delalet ettiğini söyler. Sonuç itibarıyla, bu âyetten ruhbanlığın mutlak olarak kötü bir şey olduğu sonucu çıkmaz. Âyette ruhbanlık değil, ruhbanlığı ihdas ettikleri hâlde onu lâyıkıyla uygulamayanlar yerilmiştir.
3. Bu konuda iki görüş mevcuttur. Taberî'nin de dahil olduğu bazı müfessirlere göre, ruhbanlığın gereğini lâyıkıyla yerine getirmeyenler, onu ilk ihdas edenlerin bir kısmıdır. Bazı müfessirlere göre ise bunlar, ruhbanlığı ihdas eden nesilden sonra gelenlerin içinden çıkmıştır. Fakat her iki gruptaki müfessirler şu noktada ittifak ederler: Ruhbanlığın gereğini lâyıkıyla yerine getirenler mükafata nail olacaklardır.

7