Cumhur İttifakı'ndan hazzetmeyenler

Merhum Galip Erdem kandaki akyuvarların öneminden bahseder bir yazısında. "Akyuvarlar, her hastalığın kaynağı münasebetsiz mikroplara karşı en kuvvetli silâhlarımızdır. Neler yapmaz, ne fedakârlıklara katlanmazlar ki! Biz çaylarımızı yudumlar ve keyfimize bakarken, hatta renkli rüyalar içinde uyurken sevgili akyuvarlar, daima tetiktedirler; gözlerini hiç kırpmazlar. Çünkü bir anlık gafletin önce hastalanmamıza ve gerekli tedbirler tam sırasında alınmadığı takdirde, ölmemize yol açacağını bilirler. Akyuvarlar için vücudumuz: Her hücresi, uğruna ölünmesi gereken kutsal bir vatandır. Tehlikeli mikroplar, yani düşman askerleri vatan topraklarına girince, akyuvarlar derhal öne atılır, kahramanca dövüşürler. Şaka değil, yaman bir kavgadır bu!... (1974)Yüz yıllık hikayemiz başladı. Geçen yüzyılın tecrübelerinden kopamayız. 12 Mart ve 12 Eylül arasındaki dönem bize ip uçları verir. Siyasal ayrışmanın derinleşmesi ve aynı grupların içindeki ayrışmalarçekişmeler ancak 40 yıl sonra anlaşılabilmiştir. Tanık olduğumuz hadiseleri epeyce sonra anlamlandırabiliriz. Sıcağı sıcağına üzerine konuşmak, heyecanla duygusal tepkiler vermek kimi zaman bizi yanıltır. Siyaset kurumuna yahut devlet dediğimiz sisteme gençlik yıllarında tepkili olmamız normaldir. Hayatın tecrübesi bize acı gerçeği öğretir ki olayların içinde kavrayamadığımız oyunlar mevcuttur. Türkiye'de aydınlar, gazeteciler, siyasi aktörler zaman zaman hedef alınmıştır. Bu hadiselerin büyük bir kısmı karanlıkta kalmış ve aydınlatılamamıştır. Sıradan adi olaylar yahut mafya eylemleri bir müddet sonra çözülür ve kamuoyu tatmin olur. Ancak istihbarat örgütlerinin planladığı eylemlerde resmin bütününü görmeniz zaman alır. Türkiye'de karar mekanizmalarına nüfuz etmek için ordu, yargı, hükümetler, üniversiteler, medya gibi yapılar hedef alınmıştır. Bu kurumlarda birbirinden habersiz insanlar belki de iyi niyetle aynı amaca hizmet ettiler. Amaç bölgenin merkez ülkesini sayıca az ama etkili insanlarla yönetebilmekti. Bir hadisede fâili arıyorsak eğer bu fiilden kimler istifade ediyor oraya odaklanmak gerekiyor. Hedef Türkiye'nin büyük yolculuğu ise çakıl taşlarını döşeyenler olacaktır. Hatta önünüze ansızın sağlam bildiğiniz kayaları çıkartırlar. Karşımıza çıkan ani krizlerde büyük yürüyüşü görmek zorundayız. Siyasi tarihimizde hemen her partide nüfuz savaşları oldu. Tıpkı silahlı kuvvetlerde yahut yargıda olduğu gibi. Ülkemizin köklü siyasi hareketlerinde yaşanan rekabetler, çekişmeler, ayrışmalar uluslararası dengelerden bağımsız düşünülemez. Yakın tarihimizin en kritik dönemi 2010-2016 yıllarıdır. Siyasi parti genel başkanlarına operasyonlar, kaset kumpasları, 7 Şubat MİT krizi, paralel yargının 17-25 Aralık operasyonu, Hendek terörü, 15 Temmuz ihaneti... Bu hadiseleri yaşayan sıradan bir ulus-devlet parçalanıp giderdi. Millet bu badireleri nasıl atlattı günlük muhakeme ile idrak etmek zor elbette. Öyleyse kolektif hafızamıza bakalım ve yakın tarihin bize verdiği mesajı deşelim.Cumhur İttifakı iki siyasi liderin kaderlerinin kesiştiği bir döneme tekabül eder. Erdoğan ve Bahçeli siyasi olgunluklarının zirvesinde buluştular. Milletin karşı karşıya kaldığı tehlikeler onları buluşturdu. İki siyasetçi geçmişe sünger çekerek Türkiye rüyasında buluştular. İki devlet adamının ortak vizyonu Türkiye'yi 2023'e hazırlamak ve gelecek yüzyılın temel rotasını belirlemekti. Onların bu yolculuğunu herkesin benimsemediğini söyleyebiliriz. Siyasi tarihimizde 1975-1977-1979 ve 1991'de gerçekleşen Erbakan-Türkeş buluşmalarından hazzetmeyenler