Fay hattında 3 gün

Televizyon kanallarımızın 24 saat deprem bölgemizden yayın yapması sanırım yalnızca benim değil çevremdeki herkesin ruh sağlığını etkiledi.Bir müddet bu duruma seyirci kaldıktan sonra İstanbul Üniversitesi Dil Merkezi'nden iki arkadaşımı ve iki oğlumu da yanıma alarak 5 kişilik bir ekiple bölgeye gitmeye karar verdim.Bir minibüse sığdırabileceğimiz kadar malzeme doldurduk. Termal içlikler, termal çoraplar, bere, atkı, oyuncak, şeker, çikolata...Maraş'tan bir haber geldiKahramanmaraş'a yaklaşırken 7 Güzel Adam'ın adlarının verildiği tünellerden geçtik. Sabaha karşı Kahramanmaraş'ın Göksun ilçesi -15 dereceydi. Güneye indikçe yıkılan evler giderek daha çok dikkatimizi çekiyordu.Hava aydınlandığında Kahramanmaraş merkezdeydim ve tüyler ürperten bir görüntüyle karşılaştım. Gördüklerim ekranlardaki gibi değildi. Caddeler savaş alanı gibiydi. Enkazlar ekranda gördüğümden daha büyüktü. Ürkütücü bir beton yığınıydı. Soğuk ve gri.Enkazlarda arama kurtarma faaliyetleri devam ediyordu. Aşevleri çorba dağıtıyor, ecza çadırları ilaç veriyordu. Her enkaz başında kolluk kuvvetleri ikişer kişiyle nöbet tutuyordu. Soğuktan nöbet değişimleri sık sık yapılıyordu.Enkaz başında hiçbir ses gelmediği halde evladını bekleyen anneleri, babaların yüzünde tarif edemeyeceğim çizgiler vardı.Tabiat ana sırtını dağlara yaslamış, tepelere uzanmış binalara pek dokunmamıştı. Şekerdere Mahallesi'nin alt kısımları ise yıkılmıştı. Meşhur Trabzon Caddesi'nde sağlı sollu binalar yerle bir olmuştu.Maraş sanayisi ve toptancılar hali az katlı binalar olmasına rağmen mahvolmuştu. Esnaf yıkıntının arasından lokum kutularını, yağ bidonlarını, ambalaj makinasını, yıkılmış raflarını çıkarmak için gayret ediyordu. O halde bile bize lokum ikram etmeye çalışan Hakkı Ağabey gözlerimi yaşarttı.Devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları var gücüyle sahadaydı. Sadakataşı Derneği'nin dağıtım çadırına gönüllü destek olduk. Yurdun her tarafından gelen kazaklar, montlar, ayakkabılar, gıda kolileri... Maraşlı asil ve mağrurdu. İhtiyacından fazlasını istemiyor başka bir komşusunun sıkıntısından, derdinden bahsediyordu.Karşılaştığım, sarıldığım, yakınlarını kaybetmiş her Maraşlı acıyı bağrına basmıştı. Hepsi "Allah devlete zeval vermesin" "Allah beterinden saklasın" derken, üzerlerinde göz pınarları kurumuş Anadolu insanının acıyı bal eyleyen hali vardı.Maraş'ta Bilal Ardıç (İstanbul KentMaraşDer) dostumuzun kurduğu aşevi ise binlerce insana sıcak yemek sunuyor. Depremin ikinci günü İstanbul'dan memleketine giden Maraş sevdalısı Bilal Ardıç kazanları yakıyor ve 4 çeşit yemek çıkartıyor. Bu aşevinde çörek yapan kadınlar ise beni ağlattı. Hamur açan ve sacda pişiren kadınlar yoldan geçenlere uzatıyorlardı. İhtiyacı olan ailelere birer çuval un veren KentMaraşDer sivil toplumun önemini ortaya koyuyordu.Biz de omuz verdik bu aşevinde. 1 tır içme suyu gelmişti hep birlikte el attık. Ardından kazan başında çorba karıştırdık