Ne maddî, ne manevî... Bu çöküşler bir günde yaşanmadı. Herkes her an ölebilecek yaşta. İmtihanı kazanmak veya kaybetmek an meselesi.
"Emin bir peygamber"in ümmeti olarak; kendimize soralım: Emin miyiz Emaneti ehline verebiliyor muyuz Kendimizi emniyet içinde hissedebiliyor muyuz, hukukî güvencemiz var mı "'İnandık' deyince imtihan olunmayacağımızı mı zannediyoruz" (Ankebut, 2)
İslâm Ansiklopedisine göre "güven içinde bulunmak, korkusuz olmak" anlamındaki emn (emân) kökünden türeyen îmân "güven duygusu içinde tasdik etmek, inanmak" demek.
Peki görünen fotoğrafla, tarif örtüşüyor mu
***
Allah, insanı aklen, kalben ve ruhen yükselmesine yardım edecek tüm cihazlarla, duygularla, akıl ve bilgiyle donattı. 'Hangisi güzel işler yapacak diye ölümü de, hayatı da yaratıp' yeryüzüne gönderdi. (Mülk, 2)
Canın, malın, ırzın, neslin, inancın korunması için gerekli prensipleri Peygamberleri vasıtasıyla bildirdi. İnsan ise, kendisine verilen cihazları kötüye kullanmaya meyyaldi. Nitekim çoğu veriliş gayesinin aksine kullandı.
GÜ ZEHİRLENMESİ
Güçlü olan zayıfa yardım etmesi gerekirken, ona zulmetti. Onurunu rencide ederek onu köleleştirdi. Zenginler mallarını fakirlerle paylaşmak yerine, fakirin elindekilerini de sömürerek malını çoğaltma yoluna gitti.
İktidarı ele geçirenler, halkına adalet ve refah sağlamak yerine zulmetti. İtaat etmesi için açlığa mahkûm etti, biat etmesi için cahil bıraktı.
Komşu ülkelere saldırdı, yüzyıllar süren savaşlar oldu. Silâh tüccarları savaşı, yoksulluğu ve acıyı ranta çevirdiler. Başkalarının sıkıntı ve acılarından beslendiler.
HİLE VE DESİSE
Zalimler ve ehl-i dalalet gerçekten az, zayıf ve korkak iken; safdil iyi insanları çeşitli hile ve desise ile kandırıp kendisine taraftar yapıyordu. oğunluğu elde ediyor ve kaderin hükmü ekseriyete göre veriliyordu.
Kimilerini korkutup kaba kuvvetle ezerek, kimilerini hırs, şöhret ve şehvet damarlarından yakalayarak etrafında topluyordu.
Hatta 'dinde hassas muhakeme-i akliyeden noksan' safdillerin taassubunu işleterek kendisine duacı yaptırıyordu.
Tanpınar'ın ifadesiyle "almak, servet yığmak onlara yetmezdi. Fakirin alkışı, duası ve gözyaşı da lâzımdı."
Yıkmak kolay olduğu için tahribat onu güçlü gösteriyordu. Bir dönem saltanat sürüyor, sonra Kur'ân'ın tabiriyle 'boş kütükler gibi savrulup gidiyorlar'dı.