Güven zedelenirse...

Güven, insan ruhunun sığınağı, beslendiği hayat kaynağıdır. Güven zedelendiğinde insan ruhu da, toplum da sarsılır. Birlikte yaşamanın tadı kaçar.

Rousseau'nun sözünü ettiği toplum sözleşmesi, fertlerin kendi iradeleriyle bir organizasyona katılmalarıdır.

Bu sözleşme, ferdî hürriyetlerin korunması ve ortak iyiliğin sağlanması gayesiyle bir araya gelmeyi ifade eder ve topluma güven verir.

Bir doktorun diplomasının gerçek olup olmadığı konusunda güven kaybı, sadece o doktoru değil; bütün bir sağlık sistemine olan güveni zedeler.

Bir mühendis belgesinin sahte olma ihtimali, yaptığı köprüden geçen herkesi tereddüte düşürür. Sahte öğretmen, akademisyen, emniyet veya yargı mensubu için de durum aynı.

Sahte diplomayı düzenleyen kadar, onu talep eden ve buna göz yuman da yozlaşır. Toplumun harcı, çimentosu olan güven kaybolur. öküş bir günde olmaz, ama kötülük sıradanlaştıkça hızlanır.

MÜ'MİN, GÜVENEN VE GÜVENİLENDİR

Peygamberimiz (asm) İslâmdan önce güveni inşa etmişti. evresinde en mert, en iyi huylu, en asil, komşuluk haklarını en iyi gözeten, en uysal, en doğru sözlü ve en güvenilir kimse olarak tanındı.

Mekke'de en güvenilir kimse olduğu için, bütün Mekkeliler -hatta düşmanları bile- en değerli şeylerini ona emanet ederlerdi. ünkü o "Muhammed'ül Emin"di.

Mü'min, güvenen ve güvenilendir. Kâinat insana, insan da birbirine emanettir. Nitekim Allah Resûlü (asm) şöyle buyurmuştur:

"Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir."

Selâm "eman, kurtuluş, esenlik, barış" demektir. Selâm veren manen şöyle demektedir: "Bana güvenebilrsin, benden sana zarar gelmez."

HASTALIĞI TEŞHİS

Hakikat böyle iken fiiliyatta durum böyle mi Hukukî güvencemiz, birbirimize güvenimiz var mı Sabahın nurunda zilimiz çalınınca "Bu saatte gelen ancak sütçüdür" diyebiliyor muyuz

Maalesef bu sorulara gönül rahatlığıyla 'evet' diyemiyoruz.

Bediüzzaman'ın sosyal hayatımızda teşhis ettiği hastalıkları bir kez daha hatırlayalım:

"Birincisi: Ye'sin, ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.

İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.

Üçüncüsü: Adavete muhabbet.

Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.

Beşincisi: eşit çeşit sarî hastalıklar gibi intişar eden istibdat.