"Asla düşünme, sadece itaat et!"

Bediüzzaman "Her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz, mihenge vurunuz" derken; İzzetbegoviç "Mümkün olsa, Müslüman Doğu'daki tüm mekteplere 'eleştirel düşünme' dersleri koyardım" diyor. "Batı'nın aksine, Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafının kaynağı budur."

SİSTEM

Sistem, genç nesillerin zihinlerini köreltme üzerine inşa edilmiş. Kabiliyetleri açığa çıkarmayı değil, eleme ve dışarıda bırakmayı gaye edinmiş. Okullarda 'düşünme' öğretilmez. "Dersi geçmek istiyorsan, düşünme, soru sorma, ezberle. Şık'lardan birini işaretle ve imtihanı geç!"

Öğrenileni ölçer, ama sorgulatmaz. Şüpheye geçit vermez, eleştiriye kapalıdır. ok şeyi öğretir, ama kendimizi tanımayı, dünyaya geliş gayemizi, öteki hayatımızda hesap verme şuurunu öğretmez.

Sorgulama, araştırma, keşfetme, inceleme, tahlil ve tenkidî yaklaşım yok. Sadece taklit ve taassup var. Sistemin istediği tek şey, körü körüne itaat.

"DÜŞÜNME!"

Bu eğitimden geçen fertlerin, yetişkinlik çağında da -çoğunlukla- uyanış olmuyor. Yıllar önceydi. Üst düzey bürokrat olan hukukçu bir dostum kendisine gelen notu benimseyerek bana da göndermişti.

Özetle şöyle deniyordu notta: "Düşünme! 'Evet' de. ünkü bu İslâmın beka meselesi... İstanbul düşünce Mekke, Medine, Kudüs düşer."

Nurları da bilen dostumun buna inanmasına üzüldüm. Halbuki "Biri bize bir haber getirdiğinde, onun iç yüzünü" araştırma emri verilmişti. (Hucurât, 6) Aradım ve uzunca konuştuk.

Evvela, bu dinî bir mesele değil, sadece siyasî tercih meselesiydi. Din, siyasete alet edilemezdi.

Sonra söylenen sözü "Kim demiş, kime demiş, hangi makamda, ne maksatla, niçin söylemiş" diye soracaktık.

Üstad "Hatta, benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip, tamamını kabul etmeyiniz, mihenge vurunuz" diyordu.

DİN ELDEN GİTMEZ!

Kur'ân, yüzlerce ayetinde "düşünmemizi" istiyordu. İslâm bu gün başlamamıştı ve kıyamete kadar devam edecekti.

Ayrıca, "Allah dilerse kâfir, münafık ve fasık bir adamın eliyle de dinine hizmet ettirebilirdi."

İstanbul seçimi kaybedilirse; Mekke, Medine, Kudüs düşmezdi. Sadece bir ilin belediye başkanı değişmiş olurdu.

Üstad, benzer soruyu 116 yıl önce Münazarat'ta cevaplandırmıştı:

"Sual: Dine zarar olmasın, ne olursa olsun"