"Yerli-millî" maskesi

Yalan üzerine kurulu olan tarz-ı siyaset, eskiden de vardı. Siyasîler, hem aldanıyor, hem de aldatıyorlardı.

Cumhuriyet dönemi siyasetçileri ise, yalanın ve aldatmanın dozunu alabildiğine yükselttiler. Düpedüz yalan söylemeyi adeta alışkanlık haline getirdiler. Meselâ, tamamen Avrupaî, yabancı menşeli ve ecnebi kökenli olduğu halde, bilhassa 1925'ten itibaren "yerli-millî" yaftası altında şu hayatî icraatları millete yutturmaya çalıştılar: Türk Medenî Kanunu, Türk Ceza Kanunu, yeni Türk harfleri, vesaire... Hatta öyle ki, neredeyse baştan ayağa kadar ecnebi taklidi yapılarak değiştirilen kıyafet için dahi "yerli-millî" etiketini kullanma cihetine gittiler.

Oysa, o devirde yapılan köklü değişimlerin hiçbiri yerli-millî karakterli değildi. Buna rağmen, yüzde yüz yalan yere yapılan propagandalarla "yerlilik-millilik" edebiyatıyla milleti gözünü boyamayı başardılar.

Hiç şüphe kalmadı ki, o istibdat döneminde olduğu gibi şimdilerde de benzer mahiyette göz boyama ameliyesi aynen devam ediyor: Vatan-millet hamasetiyle dillendirilen "yerli-millî politikalar", yahut "millî beka sorunu" ve benzeri tabirler, ekran ve mikrofonlardan mütemadiyen pompalanmaya çalışılıyor. Seçim takvimi yaklaştıkça, bu argümanları kullanma refleksi adeta tavan yapıyor.

Ortada bir savaş durumu yok iken, siyaset âleminde ve bilhassa seçim kampanyaları döneminde yapılan hamaset yüklü konuşmalar, hakikaten milleti aldatmaktan başka bir işe yaramıyor.

Çünkü, bu tarz bir üslup, ihtiyaç duyulan hiçbir meseleyi halletmediği, hiçbir sıkıntıyı gidermediği ve kimsenin karnını doyurmadığı gibi, baştan sona istismarcılık kokuyor.

Dahası, politik sermayesini hamasete bina edenler, itici davrandığı gibi, tribünlerin nazarında da daima ayrımcılığa oynuyor. Zira, vatandaşlar arasında sürekli şekilde "ötekileştirme" tohumları ekmiş oluyor. Bu suretle, farklı siyasî tercihe sahip olan akrabalar arasında bile kin ve husumet damarları depreşmeye başlıyor. Birbirlerine karşı hasmane tavırlar içine giriyorlar.

Peki, siyasetin ve siyasetçilerin vazifesi bu mudur Milletin arasına nifak tohumları ekmek midir Üç-beş oy için insanları birbirine kırdırmak mıdır

Maalesef, işin içine yalancılık, istismarcılık, menfaat hırsı girince, bütün bu maraz mikropları bulaşıcı hastalık gibi kitlelere yayılma istidadını göstermeye başlıyor.

Onun için "Her sakallıyı hoca görmemeli, dede zannetmemeli" özlü sözündeki mesaj gibi, her vatan-millet hamaseti yapana güvenmemeli; keza, her yerli-millî narası atana itimad edilmemeli. Bilhassa siyasilerin, bu güzel tabirleri birer maske olarak kullanıp kullanmadıklarını dikkatlice takip etmeli. Zira, bunlar pek çok su-i istimale açık olan hissî değerlerdir.