Vatan nîmetinin deprem külfeti

Şu dünya hayatının kanunu, düzeni, nizamı, intizamı böyle:

Nîmetler, külfetler mukabilinde verilir. Hangi nîmete bakarsak bakalım, neticenin böyle olduğunu görürüz. Dolayısıyla, zahmetsiz rahmet olmadığı gibi, cefâsız bir safâ da olmuyor. Bu İlâhî denge, yahut denklemi hiç hatırdan çıkarmamalı. Aksi halde, sıkıcı buhranlar, travmatik haller kaçınılmaz olur.

Evet, adetullah kanunu böyle: Her nîmetin bir külfeti var. Külfete katlanmayan, buna hazır olmayan, bu yönde ciddi çaba göstermeyen kimseler, nîmetten hakkıyla istifade edemiyor. Yahut, o nîmete karşı çok ağır bedeller ödemek durumunda kalıyor. Meselâ, yer küresinin birçok yerinde yaşanan deprem-zelzele hadisesi gibi...

Cennet-misâl vatanımız ve bilhassa Anadolu coğrafyası, ekseriyet itibariyle deprem riski altında. Depremden doğrudan veya dolaylı şekilde etkilenmeyen hemen hiçbir yer yok. Meselâ, Karlıova'dan başlayan başlayan Kuzey Anadolu fay hattı, Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri'ndeki bütün vilâyetleri etkilediği gibi, Türkiye'yi baştan başa boylayarak, silsile halinde tâ Marmara Denizi, oradan Trakya Bölgesi ve hatta topraklarımızı aşarak Ege'deki Saroz Körfezine kadar uzayıp gidiyor.

Öte yandan, Maraş-Hatay'dan geçip İskenderun Körfezine doğru uzanıp giden dallı-budaklı fay hattının son kırıklarına yakın zamanda hep birlikte şahit olduk.

Keza, Marmara Bölgesi gibi, Ege Bölgesinin de hemen tamamı, yine zelzele riski altında olduğu gerçeği, yakın tarihimizde defalarda görüldü.

Geriye kalan sair vilâyetlerin olduğu yerlerde, ya nisbeten küçük faylar mevcut, ya da büyük sarsıntıların şiddetli dalgalarından etkileniyorlardır.

Netice itibariyle, dünyanın en güzel coğrafyalarından birinde yer alan aziz vatanımız, aynı zamanda yıkıcı zelzelelerin tesiri altında bulunuyor. Bu ise, güzelim vatan nimetinin dahi bir külfetinin var olduğunu gösteriyor. O külfetin zararını, hasarını hafifletmenin, minimize etmenin yolu, zahirî bir külfet olarak, inşa edilen binaları sağlam zemin üzerinde, kaliteli malzeme ve güvenilir işçilik ile yapmaktan geçer.

Şayet, bu masrafın külfetinden kaçınırsak, daha büyük bir külfet olarak depremin enkazı altında kalırız ki, şimdiye kadar yaşadığımız sayısız vakıa bunun en açık bir ispatıdır.

Netice itibariyle, şimdiye kadar başımıza gelen bütün şiddetli, hiddetli, yıkıcı sarsıntılar, hiç şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösteriyor ve ders veriyor ki: Deprem, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde ihmale, unutmaya ve rehavete kapılmaya gelmez. Aba, buna rağmen yine gaflete dalıp bu apaçık gerçeği unuttuğumuz için, sarsıntıların faturasını en ağır bir şekilde ödemek durumunda kalıyoruz.