Terör bizi bölemedi-bölemez-2
(Dünden devam)
Bir diğer husus şudur: İslâm tarihi boyunca dindarlıkta, şecaatte, nâmuslulukta, misafirperverlikte ileri derece olduğu bilinen Müslüman Kürt halkının içinden, böyle vahşi, gaddar, zalim, âsî, itaatsiz, itikadsiz, ibadetsiz bir neslin nasıl olup çıktığına dair hayatî meseleyi adeta kafa patlatırcasına araştırmak lâzım.
Evet, cidden düşünmek lâzım: Şu mütedeyyin milletin çocukları nasıl oldu da böyle eli kanlı canilere döndüler Neden böylesi bir bozulmaya mâruz kaldılar
İşte, bu meselenin de etraflıca tahlil edilmesi ve ona göre gereken tedbirlerin alınması lâzım geliyor.
Yok, bunların hiçbirini görme, düşünme, umursama, sadece ve sadece güvenlik tedbirleriyle problemi çözmeye çalış. Bu olacak şey değil. Zira, sırf bu tarz bir yaklaşımla sıkıntı bitmiyor, problem çözülmüyor; bilâkis, mesele daha da düğüm bağlayıp içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Terör bitiyor gibi görünse de, bir süre sonra aynı virüs tekrar nüksedebliyor.
Kısaca ifade etmek gerekirse, şunu söylemek mümkün: Söz konusu terör örgütü ile mücadeleyi sürdürürken, meselenin sadece terörden ibaret olmayıp, bu dallı-budaklı yapının dahilî-harici başka el, ayak ve pâyandalarının olduğunu bilmek ve onlara karşı da usûlü dairesinde tedbir almak icap ediyor. Aksi halde, bu kahredici sıkıntı, Allah esirgesin, bir kırk-elli sene daha aynı minvâl üzere sürüp gidecek.
Yani, geçici olarak görünen duraklama hali, yahut gerileme tablosu, meselenin kökten çözüldüğü anlamına gelmiyor. Kökten bir çözüm bulunmadığı takdirde, geleceğe projektör tutmak da kolay olmuyor.
Önemli bir tesbitimiz de şudur ki:
Kürt etnik damardan beslenen terörist yapıya en çok güç ve enerji veren kaynak, Kemalist Türkçülük cereyanıdır. Zira, Türkçülük-Turancılık cereyanı (1912) bu vatanda yok iken, Kürtçülük (1918) diye bir fikir hareketi de yoktu. Neticede, bunlar birbirini tetikleyip fiştekleyerek, âdeta yek diğerini besler bir hale geldiler.
Bu tesbitimizi doğrulayan, teyid eden iki çarpıcı misâl verelim.
Birincisi:
Üstad Bediüzzaman'ın Tarihçe-i Hayatında bahsi geçen misâl, eski talebesi ve İşaratül-İ'caz'ın da bir kâtibi olan Müküslü Hamza Efendi ile ilgilidir.
Bu talebe, Büyük Harpten önce (1914) Van'daki Horhor Medresesinde aldığı derse binaen Türkleri İslâmiyet nâmına severken, 1918'de yüksek tahsil için geldiği İstanbul Üniversitesindeki Türkçü hocalardan aldığı "aksülamel" ile onda da Kürtçülük damarı depreşiyor. Kürt-Teali Cemiyetine gidip üye kaydını yaptırıyor.