Tek adama kalırsan, sermayeyi kediye yüklersin

Askerî yönetim sistemi, emir-komuta ile ve yukarıdan aşağıya doğru işleyen bir hiyerarşik düzen içinde çalışır. Kurmay aklı da bunu gerektirir. Aksi halde, hareket kabiliyeti yavaşlar ve istenen asıl gayet, maksat, netice hâsıl olmaz.

Demokrasiye dayalı siyasî mekanizma ise, askerî sistemden farklıdır. Hatta tam tersinedir denilebilir. Yani, sağlıklı bir siyasî yapılanma tabandan başlar ve kademe kademe yukarı doğru gider. Bu sistem yavaş işlemekle beraber, doğru ve ideal olanı budur. Bunun aksine, yani tıpkı askeriyedeki gibi emir-komuta ile çalıştırılan bir siyasî mekanizma, zamanla siyaseti tek adam sultasına doğru sürükletir. Siyasetteki "rey-i vahid" tarzı, yani "tek adamcılık" yöntemi ise, demokrasinin ruhuyla bağdaşmadığı gibi, her an için toptan kaybetme, yahut toptan "satışa gelme" riski ile de karşı karşıyadır.

Zira, tek adamcılık, koca ülkeyi "tek akıl"ın inhisarı altına sokar ki, bunun bu zamanda hiçbir meseleyi çözmeye, halletmeye kâfi gelmeyeceğini ufku-vizyonu geniş herkes anlayabilir. Bunu anlamayan, yahut anlamak istemeyenler, daha çok yağcı, yalaka, yaranmacı, riyakâr tabiatlı şöhret budalası, yahut menfaat zebunlarıdır.

Eski zamanda toplulukları idare eden ağalar, beyler, sultanlar, padişahlar, krallar, şâhlar, hünkârlar vardı. Onların aklı neye yetiyorsa, ilim-irfan kapasiteleri hangi seviyede ise, yönetimleri altındaki kadrolar da o kadarlıkla iktifa ederlerdi.

Şimdiki zamanda ise, durum farklı. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bilhassa demokrasinin, hürriyet ve cumhuriyetin yaygınlık kazandığı, meclislerin, parlamentoların ekseriyetle tesis edildiği medeni dünyada "tek adam"cılığın müsbet manadaki tesiri, hükmü ve hâkimiyeti alabildiğine zayıflamış, hatta gerilemiş durumda.

Bununla beraber, yer yer yine de ilkel denilecek seviyede geçici bazı tablolara rastlamak mümkün: İnsanî şuuru gelişmemiş, kula kulluktan kurtulamamış, ya da bizdeki gibi demokrasisi darbelerle örselenmiş durumdaki bazı topluluklarda, şahıslar zaman zaman ön plana, hatta en öne çıkabiliyor.

Ne var ki, böylesi bir durum, ülkeyi ve toplumu bir bütün halinde ileriye doğru götürmez, sosyal tabakalar arasındaki adâletsizliği gidermez, toplam kaliteyi arttırmada pozitif tesirler hasıl etmez. Muhtemelen, bunların tam tersi gelişmelere yol açar. Toplumun muhtelif kesimlerini tedirgin eder. Mutsuzluğu, huzursuzluğu, güvensizliği arttırır. Hatta, sağlıklı dengeleri dahi bozma, bazı alanlarda geçmişe rahmet okutacak kısmî menfiliklere dahi sebebiyet verebilir.

Tek adamcılık yöntemi, her türlü tehlikeye açıktır. Böyle bir durum karşısında neler yapılabilir diye düşündüğümüzde, en tesirli çare olarak Nur Risâlelerinde ortaya konulan ölçülere, düsturlara, prensiplere müracaat etmek gerektiği hususu hatıra geliyor.