Şiddetli istibdat, kararlı bir takrir ile yıkılır
Günün Tarihi: 12 Haziran 1945
Yakın tarihimizde, demokrasi açısından dönüm noktası teşkil eden bir "Dörtlü Takrir" hadisesi-meselesi vardır. O meselenin özeti aşağıdaki gibidir:
Tek parti iktidarının etkili dört milletvekili tarafından ortak imzasıyla hazırlanan bir TakrîrÖnerge, CHP Grubuna takdim edildi.
Adına "Dörtlü Takrîr" denilen bu önerge, 12 Haziran 1945'te "tek parti grubu"nda enine-boyuna görüşülüp konuşuldu. Tam yedi saat boyunca yapılan konuşmalardan ve hatta fiilî saldırıya kadar varan hakaretli tartışmalardan sonra, söz konusu önerge, nihayet oy çokluğuyla reddedildi.
İzmir milletvekili Celal Bayar, Aydın milletvekili Adnan Menderes, Kars milletvekili Fuat Köprülü ve İçel (Mersin) milletvekili Refik Koraltan tarafından verilen bu önergeyle, mevcut kanunlarda ve parti tüzüğünde yer alan antidemokratik hükümlerin çıkartılması, seçimlerin serbestçe ve namusluca yapılması, ayrıca Millet Meclisi'nin hükûmeti denetlemesi gibi hususlarda, radikal bazı değişikliklerin yapılması talep ediliyordu.
Tek parti meclisi keskin ifadelerle takriri-önergeyi ve talepleri reddetmekle kalmadı, takrire imza koyan milletvekillerini en ağır şekilde cezalandırmaya yöneldi.
Cezalandırmalar, haliyle zıtlaşmayı, ardından topluca kopmayı ve bir süre sonra da yeni bir partinin kurulmasını netice verdi.
Dörtlü takrire imza atanların CHP'den ayrılıp yeni bir parti kurması hiç kolay olmadı. Çok ağır ithamlara ve çok büyük tehditlere mâruz kaldılar. Ancak, yine de yılmadılar ve her şeyi göze alarak 7 Ocak 1946'da Demokrat Partiyi kurdular. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde 61 mebus çıkaran DP, 14 Mayıs 1950 seçimlerinde tek başına iktidara gelerek 27 yıllık dikta rejimini diskalifiye etmeyi başarmış oldu.
Esasen, günümüzde de benzer mânada cesurane bir çıkışa ihtiyaç görünüyor. Tabiî, öyle ayakları kırık-çürük "Altılı Masa" tarzında değil; belki, 80 sene önceki gibi kararlı bir "Takrîr"e ihtiyaç var.
İhtiyacın sebebine gelince... Öncelikle içinde bulunduğumuz çok partili sistem, bir sû-i tâlih eseri olarak, ülkeyi adım adım geriye, yani "tek adam sistemi"ne doğru kaydırma eğilimine girmiş görünüyor.