Sarıkamış'ta zemheri günleri
(Zemheri soğukları ile, daha çok 22 Aralık-30 Ocak arasındaki 40 günlük şiddetli kış dönemi kastediliyor.)
Rus kuvvetlerine karşı Kafkas Cephesinde müdafaa vaziyetini alan Osmanlı ordusunun, çeşitli sebeplerle "savaş kabiliyeti"ni kaybetme noktasına geldiği hususu 1915 yılı 15 Ocak günü açık şekilde anlaşılmış oldu.
Menfi sebepler noktasından meseleye bakıldığında, görünen tablo şudur: Yaklaşık 90 bin civarındaki Osmanlı askeri, Sarıkamış ve çevresindeki yüksek dağlarda açlık, salgın hastalık, çadır ve kıyafet eksikliği ve şiddetli soğuklar sebebiyle çok ağır zayiat verdiği için, düşman kuvvetiyle daha savaşamayacak bir duruma düşmüş.
Kafkas Cephesinde, bilhassa Sarıkamış ve Allahuekber Dağlarında yaşanan söz konusu fâcia ile ilgili olarak muhtelif kaynaklarda nakledilen rivâyetlere bakıldığında, şehit sayısının 18 bin ile 90 bin arasında değiştiği görülüyor. Oysa, bu rakamlar arasında dağlar kadar fark var.
Şimdiye kadar yapılan araştırmalar neticesinde tesbit edilen en sahih rakamın, kayıplarımızın 36 bin olduğu şeklinde. Bu ise, abartılı rakamların neredeyse üçte birini teşkil ediyor.
Tabiî, şehit sayısı ne olursa olsun, orada yaşananlar meselenin ehemmiyetini azaltmıyor. Aynı husus, Çanakkale Savaşı için de geçerli.
Bu gibi meselelerde mühim olan husus, yaşanan vakıanın olduğu gibi, yani dosdoğru şekilde yazılması, nazara verilmesidir. Hadise, şu veya bu gerekçeyle çarpıtıldığı takdirde, doğruluk gizlenirken, yalan-yanlış şeyler ise meydan almaya başlıyor.
"Hakiki vukuatı kaydeden tarih, hakikate en doğru şahittir." (BSN)
Tarihî bir hadisenin kasıtlı bir şekilde çarpıtılması, doğruyu, sadece doğruyu ifade edecek olan esas şahidin, yani tarihî hakikatin reddedilmesi, yahut bertaraf edilmesi anlamına gelir.
İşte, gerek Sarıkamış Fâciası, gerekse Çanakkale Muharebelerine dair yayılan, yahut nesillere yansıtılan bilgilerin çoğu ne yazık ki sağlıksızdır. Bunun sebebi ise, kasıtlı veya peşin hükümlü yaklaşımlardır. Kasdî yaklaşımların başında ise, İttihatçılar ve bilhassa Enver Paşa hakkındaki art niyetli fikir ve kanaatlerdir. Kimisi kökten hain ilân etmiş onları, kimisi de düşmana karşı merdane şekilde çarpışan birer kahraman olarak görmüş...
Evet, abartılı rakamların, yani ifrat ile tefrit arasındaki uçurumların asıl sebebi budur. Oysa, dahilde çok kötü ve tarafgir bir politika izleyen İttihatçılar'ın çoğu, hariçteki düşmana karşı canla, başla çalıştı. Dönme ve masonik kesimin dışında kalanların, herhangi bir ihaneti söz konusu değil.