"Rumeli Seyahati"nde konuşulanlar

GÜNÜN TARİHİ 5-27 Haziran 1911

Haziran 1911'da Osmanlı Padişahı Sultan Reşad ile birlikte Rumeli Seyahatine çıkan heyetin içinde "Vilayât-ı Şarkiye"yi temsilen Bediüzzaman Said Nursî de vardı.

Bir yıl sonra Rumeli'yi büyük ölçüde kaybetmekle birlikte, seyahat esnasında çok faydalı şeylerin konuşulup kayda geçirildiğini öğreniyoruz. Bunları yazının sonlarına doğru iktibasen dikkat nazarlarına takdim etmeye çalışırız.

Şimdi, söz konusu seyahat hakkındaki teknik bilgileri aktaralım.

Üsküp'e, tâ Kosova Meydanına kadar gidecek olan kalabalık Osmanlı heyeti, 5 Haziran'da (1911) Dolmahçe Rıhtımından hareket etti; 7 Haziran Çarşamba günü de Selânik limanına ulaştı.

Osmanlıyı temsil eden devlet heyetinin Rumeli'ye yapmış olduğu bu seyahat, aynı zamanda o coğrafyaya yapılan "son seyahat" hüviyetini kazanmış oldu. Zira, bir sene sonra patlak veren I. ve II. Balkan Harpleri sebebiyle, Selânik de dahil olmak üzere, Rumeli'nin büyük bir kısmı elimizden çıktı.

İstanbul'dan Selânik'e kadar Barbaros Zırhlısıyla gelen Osmanlı heyeti, buradan Üsküp'e olan seyahatini ise trenle yaptı.

Bu uzun ve gösterişli seyahatin en mühim sebebi, hükümet idaresini ele geçiren İttihatçıların, Balkanlara yönelik bir nevi "gövde gösterisi"nde bulunmak istemesiydi. Yani, "Biz ölmedik, yıkılmadık, dimdik ayaktayız" mesajının Rumeli'deki topluluklara iletilmesi arzusuydu.

Seyahatin önemli bir başka sebebi ise, Üsküp'te büyük bir İslâm Üniversitesini vücuda getirmek maksadına matuf idi.

O tarihte, Sultan Abdülhamid de Selânik'teki Alatini Köşkü'nde bir nevi sürgün olarak bulunuyordu. İttihatçıların şiddetli baskı ve tehditlerine bakın görün ki, aynı şehre gelen Sultan Reşad, ağabeyinin ziyaretine dahi gidemiyor. Sadece iki paşasını göndererek ona arzı hürmetini bildirmekle yetiniyor ve buradan ayrılarak seyahatine devam ediyor.

Rumeli Seyahatine iştirak eden meşhûr allâme Bediüzzaman Said Nursî, Hutbei Şâmiye isimli eserinin ortalarında bahsini ettiği "iki mütefennin muallimle" olan muhaveresi, işte o tarihte ve trenle (şimendiferle) yapılan Rumeli seyahati esnasında vuku bulmuştur.

Trendeki muallimlerle yapılan sohbetin ana konusu şudur: "Hamiyeti diniye mi, yoksa hamiyeti milliye mi daha kuvvetli, daha lâzım"

Üstad'ın bu hayatî suâle vermiş olduğu geniş muhtevalı cevap, aynı eserin sonunda yer alıyor.