Nur markasının özellikleri (2)
Telif ve müellifi itibariyle "NUR markası" patentinin sahibi Türkiye'dir. Biz de, bu vatandan çıkıp bütün dünyaya yayılan ve insanlık âlemini saran bu ulvî markanın bazı özelliklerini sıralamaya devam ediyoruz.
HER HÂL VE ŞART ALTINDA MÜSBET HAREKET
Nur Risâlelerinin müellif Bediüzzaman Hazretleri, hayatının her safhasında daima "müsbet hareket" metoduyla hizmet etmiştir. Menfi hareketten hem kendini muhafaza etmiş, hem talebelerini uzak tutmuştur. Aynı şekilde, provokasyonlara da gelmemişlerdir.
Evet, yüz senesini dolduran bu "müsbet iman hizmeti" müddetince, binlerce kez mahkeme safhaları yaşanmış, lâkin, tamamı beraatle netilenmiştir. Devletin adliye ve emniyet kuvvetleri, hatta istihbarat teşkilâtları, söz konusu eserlerde ve okuyan talebelerinde suç teşkil edecek hiçbir delil bulamamışlardır.
Demek ki, ortada lekesiz, sâbıkasız, aynı zamanda İlâhî koruma altında bulunan tertemiz bir dâvâ vardır. Bu husus artık tarihin, mahkemelerin ve umumî vicdanın tescilindedir.
İşte, böylesine şerefli bir mâzi ve böylesine temiz bir dâvâ başka nerede görülmüştür. Böylesine ulvî, nurlu bir marka dünyada hangi hangi milletin, hangi ülkenin elinde var Kesinlikle dün olduğu gibi bugün de yoktur ve Asr-ı Saadet istisna, dünya tarihinde görülmüş değil. O hâlde, bütün millet olarak hiç çekinmeden iftiharla ve tam bir gayretle bu kudsî markaya sahip çıkmamız icap ediyor.
MÜSBET HAREKET DERSLERİ
Üstad Bediüzzaman, âhir ömrüne kadar nefsinde tatbik etmiş olduğu müsbet hareket dersini, vefatından önceki son dersinde talebelerine de vasiyet ediyor. İşte Emirdağ Lâhikasının âhirine derc edilen o vasiyetten birkaç cümle:
"Aziz kardeşlerim,
"Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.
"Mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, âsâyişi muhafaza etmek içindir. 'Velâ teziru vaziretun vizra uhra' âyetinin düstûru ile ki: 'Bir câni yüzünden onun kardeşi, hanedanı, çoluk-çocuğu mesul olamaz.' İşte bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle âsâyişi muhafazaya çalışmışım. Mezkûr âyetin düsturuyla vazifemiz, dahildeki âsâyişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir.
"Bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenab-ı Hakka âittir."
Evet, harikulâde cesaretiyle destânlar yazan ve ömrü billah korku nedir bilmeyen Bediüzzaman Hazretleri, bilhassa Barla hayatından sonra, yani etrafında hâlis kardeşleri ve Nur Talebeleri müsbet iman hizmeti için devreye girdikten sonra, eskiye nazaran hâl ve hareketlerinde çok daha hassas davranmaya başlamıştır.