Bu vatan ve millete ait olan "Nur markası"nın diğer bazı özelliklerini sıralamaya bugün de devam ediyoruz.
Bugünün ana konusu "mübareze" meselesi. Mübareze, sözlüklerde ifade edildiği üzere çekişme, vuruşma, dövüşme ve düello tarzında kavgalaşma gibi anlamlara geliyor.
Bakalım, Risale-i Nur müellifi Üstad Bediüzzaman, devlet ve hükûmet kuvvetleri ile mübareze meselesi hakkında neler söylüyor.
KİM KİMİNLE MÜBAREZE EDİYOR
Bediüzzaman Hazretlerinin devlet veya hükûmet kuvvetleriyle çekişmeye-çatışmaya girmek gibi bir düşüncesi olmadığı gibi, talebelerini böyle bir kavganın içine girmekten men ediyor.
Fakat, kendisiyle ve eserleriyle uğraşarak onun gelecek nesiller için düşündüğü hizmetine mani olmaya çalışanları da şiddetle ikaz ederek, onları bu beyhude çabadan vazgeçirmeye çalışıyor.
Emirdağ Lâhikası isimli eserde yer alan "Adliye Vekili ve Risale-i Nur'la alâkadar mahkemelerin hâkimleri ile bir hasbihaldir" başlıklı uzunca mektubunda, gayet açık ve net ifadelerle onları şu şekilde uyarıyor: "Efendiler! Siz, niçin sebepsiz bizimle ve Risale-i Nur'la uğraşıyorsunuz Kat'iyen size haber veriyorum ki: Ben ve Risale-i Nur, sizinle değil mübareze, belki sizi düşünmek dahi vazifemizin haricindedir. Çünkü, Risale-i Nur ve hakikî şakirtleri, elli sene sonra gelen nesl-i âtiye gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir vartadan, millet ve vatanı büyük bir tehlikeden kurtarmaya çalışıyorlar."
Evet, görüldüğü gibi, Üstad Bediüzzaman, yaşadığı devirde kimse ile mübareze etmek gibi bir gaye ve davranışın içinde değildir. Belki, istikbâlde gelecek ve her türlü mefahirini lekedar edecer, mukaddesatını çiğneyecek, belki mahvedecek olan bîçare nesilleri kurtarmanın derdindedir.
Ama, buna rağmen, yine de kendisiyle uğraşan ve mübarezeye giren gizli din düşmanları var. Onların bir kısmı yüksek mevkilerde bulunan memurlardır. Mütemadiyen korku ve evham pompalıyorlar. Dahası, tepedekilere yaranmak için taciz ve işkencelerde de bulunuyorlar.
Üstad Bediüzzaman, onları da açık bir şekilde ikaz ediyor ve diyor ki: Bakın, bizimle baş edemezsiniz. Risale-i Nur mağlup olmadı ve olmaz. Boşuna uğraşmayın. Bu vatan ve millete yazık olur.
İşte, yine Emirdağ Lâhikası'nda yer alan "Mühim bir suâle hakikatli cevaptır" başlıklı mektupta geçen o uyarıcı ifadeler: "Beraetimizden Haziran 1944 sonra Denizli'de beni tarassud ile taciz edenlere, büyük amirlerine ve polis müdürü ile müfettişlere dedim: Risale-i Nur'un kabil-i inkâr olmayan bir kerametidir ki, yirmi sene mazlumiyet hayatımda, yüzer risale ve mektuplarımda ve binler şakirtlerde hiçbir cereyan, hiçbir cemiyetle ve dahilî ve haricî hiçbir komite ile hiçbir vesika, hiçbir alâka dokuz ay tetkikatta bulunmamasıdır. Hiçbir fikrin ve tedbirin haddi midir ki, bu harika vaziyeti versin Birtek adamın, birkaç senedeki mahrem esrarı meydana çıksa, elbette onu mesul ve mahcup edecek yirmi madde bulunacak. Madem hakikat budur; ya diyeceksiniz ki, 'Pek harika ve mağlup olmaz bir deha bu işi çeviriyor'; veya diyeceksiniz: 'Gayet inayetkârane bir hıfz-ı İlahîdir.'
"Elbette böyle bir dehâ ile mübareze etmek hatadır, millete ve vatana büyük bir zarardır. Ve böyle bir hıfz-ı İlahî ve inayet-i Rabbaniyeye karşı gelmek, firavunane bir temerrüddür."