Üniversite sınav sonuçları açıklandı. Sınava girenlerin puanları netlik kazandı. Kimin nereyi kazandığı veya kazanacağı da az-çok belli oldu. Netice herkes için hayırlar getirsin.
Sıra geldi kalacak yer meselesine...
Pek yakında, vakıf ve dernekler adına "Şehrimizde üniversiteyi kazanan kız ve erkek öğrenciler için kalacak yerimiz vardır" mealindeki ilânları görmeye başlarız.
İşte biz de bu safhadan sonrası dikkat edilmesi gereken önemli hususları hatırlatmak istiyoruz.
«
Hayat pahalılığı herkesin mâlumu. Öğrencilerin bir kısmı ikamet ettiği şehirdeki üniversiteyi tercih ettiği için, ailesinin yanında kalarak tahsil hayatına devam edecek. Şu yaman devrin alabildiğine ağırlaşan maddî-manevî şartları nazar-ı itibara alındağında, bu kesimi pek şanslı görmek mümkün.
Başka bir şehirde okuyacak öğrencilerin büyük bir kesimi resmî-özel yurtlarda kalmayı tercih eder. Zira, yurtlarda kalanların yemek yapmak, çamaşır-bulaşık yıkamak gibi bir dertleri olmaz. Devletin "15 Temmuz"dan sonraki politikası da, öğrencileri mümkün olduğunca "öğrenci evlerine mecbur-muhtaç durumda bırakmamak" üzerine kurulu olduğu için, yurtlarda yer bulamayacak olanların sayısı minimum seviyede kalıyor.
«
Gelelim "öğrenci evleri"nde kalanların durumuna.
Kendim üniversiteye hazırlık kurslarına gittiğim birkaç ay zarfında Vefa'daki İlim Yayma Yurdunda kaldım. O zamanlar için pek memnun kaldığım söylenemez. Öncelikli sebep: Yemeklerdeki cimrilik ve kalite düşüklüğü ile kalabalık odalardaki sıkışık ranzalı sistem.
Gerek lise ve gerekse yüksel tahsil hayatımda daha çok "öğrenci evleri"nde kaldım. Bu tarz-ı hayat, bana çok şey kazandırdı. Özetle: Daha evvel hiç bilmediğim birçok yemek ve özellikle tava çeşitlerini öğrendim. Verimli ders çalışmanın yanı sıra, daimî ihtiyaç olan kaliteli çay yapmayı, elden bulaşık-çamaşır yıkamayı, etrafı temiz ve düzenli tutmayı, misafir ağırlayıp uğurlamayı, bol bol kitap okumayı hep o dönemlerde kazandım. Dahası, sonraki hayatımda da bunların hep faydasını gördüm ve hâlen de görüyorum.
«
Şimdi bundan sonra anlatacaklarımı lütfen kimse üzerine alınmasın. Bunların hiçbir şahısla doğrudan bir ilgisi yoktur. Bu anlatacaklarım, kırk yılı aşan zaman zarfında Türkiye'nin birçok yerindeki tesbit ve gözlemlere dayanan bilgi ve tecrübeden ibarettir.
İşte, bunca bilgi ve tecrübeye dayanarak gayet açık ve net bir şekilde diyorum ki: Bir evde şayet "müdebbir" yoksa, o ev yeni ve tecrübesiz gençlere emanet edilmesin.
Evet, ister öğrenci, ister çalışan kimseler olsun, şayet "acemi çaylak" durumunda ise, temiz, düzenli, tertipli bir ev onlara teslim edilmez. Teslim edilse, sonrasi genelde pişmanlık oluyor. Onun için "müdebbir şart" diyoruz. Zira, o müdebbir, devamlı yanlarında ve başlarında bulunduğu için, bilemedikleri her şeyi tek tek gösterir, anlatır, öğretir.