Bu sene hem devlet bürokrasisinde, hem siyasî partiler cenâhında ayyuka çıkan "Mustafa Kemal'e camilerde mevlid okutulması" meselesi tıpkı bir müsamereye dönüştü.
Evet, bu meselede adeta bir yaranma, yahut bir işgüzârlık patlaması yaşandı.
Mustafa Kemal için mevlid okutma işgüzârlığı yeni bir şey değil. Ne var ki, mevcut iktidar döneminde hem Anıtkabir ziyaretleri, hem mevlid okutma meselesi eski dönemlerle kıyaslanamayacak kadar büyük artış gösterdi. Üstelik, bu meyandaki artış, dinden uzak Kemalistler tarafından değil, daha çok "Dindar Kemalist" profilini benimseyen mütedeyyin görünümlü kesimler tarafından sağlandı.
«
Bu tesbitlerden sonra, şimdi gelelim meselenin can alıcı noktalarına ve işin asıl mahiyetine...
Bir: Mustafa Kemal'in vasiyetnâmesinde dine dair bir tek ifade var mı Yani, ölümünden sonra kendisi için mevlid, dua, Kur'ân okunması ile ilgili olarak en ufak bir işarette dahi bulunmuş mudur
İki: 7 Şubat 1923'te Balıkesir Zağnos Paşa Camiindeki "arşamba Hutbesi"nden sonra ibadet etmek, dua okumak, mevlid okutmak, yahut konuşmada bulunmak için dahi olsa herhangi bir camiye gitmiş midir
Üç: Bilhassa Reisicumhur seçildikten sonra İslâmiyet hakkında sarf etmiş olduğu müsbet manada bir tek sözü var mıdır
Dört: Kur'ân'ı Allah kelâmı olarak düşünmediği, hatta bunu reddettiğini dair kendi el yazısıyla kaleme aldığı ve Medenî Bilgiler Kitabına da giren şu ifadeler ona ait değil midir: 1) "Türkler, İslâm'ı kabul etmeden evvel de büyük milletti. İslâmın kabulü, bizim millî hislerimizi uyuşturdu. Millî bağlarımızı gevşetti." 2) "Arabistan yarımadasının kumsal çöllerinden 'İkra bismi rabbike...' safsatasını esas alan Araplar...."
Benzer mahiyetteki maddeler daha da sıralanabilir.
Netice itibariyle, Mustafa Kemal, özellikle 1923'ten sonra İslâmiyet ile olan hemen bütün bağlarını kestiği ve Anayasanın 2 maddesindeki "Devletin dini din-i İslâmdır" maddesini de çıkarıp attığı halde, şu "Dindar-milliyetçi karması Kemalistler"e ne oluyor ki, illâ da bütün camilerde onun için mevlid okunmasında ısrar edip duruyorlar.
Öyle anlaşılıyor ki, bunlar ya istismarcı, ya yalancı, ya da yaranmacı bazı şahıs ve kadrolardır.

17