Kıbrıs'ta 15 Temmuz Darbesi

Kıbrıs'ta küçük bir askerî cunta, 15 Temmuz 1974'te darbe yaptı. Darbe cuntası, Rum lider Makarios'u devirdi. Onun yerine, EOKA örgütü lideri Nikos Sampson'u getirdiler.

Orijinal ismi Ethniki Organosis Kiprion Agoniston (EOKA) olan bu yapılanma, Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması maksadına hizmet eden Yunan destekli bir örgüttür. Nitekim, EOKAB isimli bu terör örgütünün lideri Sampson'a yardım edenlerin, Yunanlı subayların kurduğu "Ulusal Muhafız Alayı"ndaki Rum askerler olduğu anlaşıldı. Bu durum, Kıbrıs'taki darbecilerin arkasında Yunanistan'daki cunta hükümetinin desteği olduğunu da göstermiş oluyordu. Rum ve Yunan cuntacılarının maksadı, işi oldu-bittiye getirerek Kıbrıs'ı bütünüyle Yunanistan'a bağlamaktı.

Türkiye, adada yaşanan gelişmelere kayıtsız kalmayacağını ve gereğini yapacağını dünyaya duyurdu. Dönemin hükümeti, tâ 1959'da DP hükümeti sayesinde elde edilmiş olan "Garantörlük Hakkı"na istinaden harekete geçti ve diplomasideki kanalları çalıştırmaya başladı.

Diplomatik münasebetlerin müsbet bir netice vermemesi üzerine, Türkiye, 20 Temmuz'da "Kıbrıs Barış Harekâtı" ismiyle bir askerî harekâtı başlattı. Böylelikle, Kıbrıs adasındaki cunta idaresine son verilmiş oldu.

Ne var ki, Türkiye, bu hadisede büyük ölçüde yalnız kaldı. Müttefiklerin yardım etmesi bir yana, onların ambargo dayatmasıyla karşılaştı.

Görünürde, Kıbrıs'ta iki toplumlu bir idare kurulmuş oldu. Ama, bu yeni statü, aradan 40 küsûr sene geçmesine rağmen, hiçbir ülke KKTC'yi de, Türkiye'nin kazanımlarını da kabul etme noktasına gelmiş değil. Yani, adanın 1974'ten sonraki yeni statüsüyle ilgili olarak, Türkiye'nin yalnızlığı, geçmişte olduğu gibi bugün de devam ediyor.

Bizdeki 15 Temmuz'un mahiyeti

Bizdeki "15 Temmuz Hadisesi"nin üzerinden sekiz yıl geçti. Henüz değişen pek bir şey yok. Taraflar bildiğini okumaya devam ediyor.

Oysa, hadisenin mahiyeti hâlâ karanlıkta. Her kim çıkıp "Ben asıl meselenin özünü-ruhunu biliyorum" diye ahkâm kesiyorsa, bilin ki o kimse tarafgir olup yalan konuşuyor. Dahası, mahiyeti meçhûlde kalan bu hadise hakkında çokça konuşanlar, adeta birer yalan makinesine dönüşüyor.

Düşünün ki, Meclis Araştırma Komisyonu lağvedilerek bütün çabası boşa çıkartıldı. Konuyla ilgili bütün araştırma önergeleri iktidar bloku tarafından reddediliyor. Kilit adamlardan Adil Öksüz, bilerek ve planlı bir şekilde perdelenerek kaybedildi. O zamanki MİT Başkanı ile Genelkurmay Başkanı, bildiklerini açıklamadılar; hatta, lütfedip Meclis Komisyonuna dahi gelmediler.