Suriye'deki Baas rejiminin zulmü altmış yıl kadar sürdü. Eskiden altmış yıllık süreye vasat bir ömür mânasında "karnasır" denilirdi.
Bu altmış yıllık zulümkârlık vaziyeti zaman zaman hafiflemekle beraber, genellikle ezici-baskıcı bir politika ile günümüze kadar geldi.
Zulmün heykelini diken Hafız Esad'ın yerine geçen oğlu Beşar Esad, ilk başlarda halka toleranslı davranır gibi rol yaptı. Ne var ki, o rol kısa sürdü ve babasına dahi rahmet okutacak kanlı zulümlere imza attı. Babası yüzbinlerin hayatını karartırken, o milyonların dünyasını cehenneme çevirdi.
Neticede ortaya şu kaçınılmaz tablo çıktı: "Zulüm ile âbâd olan, kahr ile berbad oldu."
Bu tablodan herkes kendine düşen dersi çıkarması lazım. Bizdeki idareciler de. Aksi halde, âkıbetleri pek vahim olur.
Suriye'de Şubat 1966'da bir askerî darbe yaşandı. Darbe ile işbaşına gelen Sosyalist Baas rejimi, 2 Şubat 1982'de Hama şehrinde çok zalimane bir katliâma imza attı. Şehirdeki "İhvân-ı Müslimin" olarak bilinen binlerce vatandaşın üzerine havadan ve karadan bombalar yağdırıldı. Sağ kurtulup yakalananlar da hiç bekletilmeden idam edildi. Günlerce süren bu kanlı mezâlim neticesinde, yaklaşık 25 bin kadar Sünnî Müslüman acımasızca katledildi.
Bu zalimane politika, Suriye'de yaşayan Müslümanların hayatını ve ruh hallerini derinden etkiledi. 1994'de Suudi Arabistan'a hac fârizası için gelen Suriyeli vatandaşların kor-kulu hallerini yakından müşahade ettim. Geri dönüş günleri pasaportlarında yazılı idi. Şayet o tarihi aşarlarsa, para cezasının ötesinde canlarının da tehlikede olduğunu söylüyor-lardı. "Baas rejimi çok şedittir, hiç affetmiyor, en ağır cezayı veriyor" diye endişelerini dile getiriyorlardı.
Son çeyrek asırdır Suriye'yi demir yumruk ile yönetmeye çalışan Beşar Esad, babasının başlattığı zulmü katmerli hale getirdi. Bilhassa Sünnî kesime yönelik uygulamış olduğu baskıcı politikalar, tarihte çok ender rastlanan boyutlara ulaştı.
Irak'ta Şiîler çoğunlukta iken, Suriye'de Sünnî nüfus ağırlıktadır. Ecnebîlerin cetveliyle sınırları belirlendiği gibi, bu ülkelerin yönetimi de yine müdahalesiyle şekillendirilmiş idi. Irak'ın başına azınlığı temsil eden Sünnî lider ve partisi, Suriye'nin başına da yine azınlığı temsil eden Şiî-Nuseyrî olan lider ve partisi iktidara getirildi. Tâ ki, istedikleri zaman istedikleri gibi burada yönetimlerle oynayabilsinler.
Ecnebîler, elbette ki kendi menfaatlerine ve emellerine göre hareket edeceklerdir. Önemli olan, halkı yöneten yerlilerin tutum ve davranışlarıdır. Yerli idareci, ecnebîleri memnun etmek için halkını ezmemeli. Zalimane politikalar gütmemeli. Aksi halde, o zulüm bumerang gibi gelip kendilerini vurur. Nitekim, öyle oldu. Hem Irak'ta, hem de Suriye'de.